‘İçinde bir ağaç büyür yıllar boyu. Değişir mevsimlere göre. Kâh yeşerir, kâh sararır. Yapraklarını döker kimi, kimi mayıs basar dallarına. Gün gelir ağacı söküp alırlar içinden....

‘İçinde bir ağaç büyür yıllar boyu. Değişir mevsimlere göre. Kâh yeşerir, kâh sararır. Yapraklarını döker kimi, kimi mayıs basar dallarına. Gün gelir ağacı söküp alırlar içinden. İçinde koca bir boşluk kalır. Boşlukta yaşanır mı? Söyle bana be Cenap Hoca, boşlukta yaşanır mı?”

Derinden, gerçekten bir boşluktan gelir gibi boğuk, ıssız bir sesle Cenap Hoca’ya böyle dertleniyordu İsmail Hüsmen Karayazılı.

Mahallenin eskilerindendi İsmail Hüsmen ya da mahallelinin ünlediği adıyla Rodoplu İsmayıl. Karısı Almanya’ ya giden çocuklarının hasretine dayanamayıp Rodolu’yu da Almanya’ya sürüklemişti peşi sıra. Almanya iki eski toprağı hızla yaşlandırmış ve Asiye Abla çocuk hasretiyle memleket hasreti arasında sıkışmış, hasta olmuş, ömrünü tüketmişti. Mahalleli Asiye Abla’yı toprağa vereli henüz iki gün olmuştu. Rodoplu İsmayıl da iki gündür Sırçınar’da Şiktan’ın demli çaylarını içinin boşluğuna yuvarlayıp duruyordu.

Cenap Hoca’nın teselli sözcükleri de acıyı bayat kılamıyordu.

Hoşaf Sami: “Üzme canını İsmail Abi, bak çocukların, torunların var. Hayat devam ediyor. Sarıl hayata!”

Rodoplu İsmail: “A be kızanım sen ne diyesin. Eppten susak ağızlı bir hayattır bu, çekilmez valla. Hem artık öleceksem buralarda öleyim isterim. Gitmem daha bir yere.”

Sırçınar’a çöken ağır havayı ada vapuru gibi sallana sallana içeri giren Dümenci Holi dağıttı. Dümenci kahvedekilere gümbür gümbür bir ‘Selamın Aleyküm’ çektikten sonra köşe masadaki iki sandalyeye yerleşti. Yine de güreşçi zembili gibi kalçalarının yarısı sandalyelerin dışında kaldığına bakılırsa, buna yerleşti denemezdi.

“One minute gençler, ne izliyoruz bakalım?” diyerek televizyona odaklanmış gençlerin ilgisini dağıtmaya yöneldi. Ekrandaki anlatıcı “Dünyanın pek çok yöresinde geçiş ritüelleri acı içerir. Yetişkinliğe geçmek için acıya katlanmak gerekir. Etiyopya’ da bu acı kadınlara transfer edilmiştir” diyordu. Belgeselin konusu Hamarlar’da erkekliğe geçiş ritüeliydi. Sığır sürüsünün sırtından düşmeden dört kere geçmek gibi bir sınava tabi tutulan genç Hamar ekranda tedirgin görünüyordu. Genç Hamar’a cesaret verme işi ise kamçılanan bekâr kız kardeşlerine düşüyordu.

Bir kulağı Rodoplu’da diğeri televizyonda olan Cenap Hoca: “Dünyanın her yerinde aynı şey, erkek egemen toplumda acının çoğu kadının sırtına yükleniyor. İşte izleyin görün!” Hacı bu durumda lakırdıya lakırdı katmadan duramazdı: “Allah’ın takdiri bu Cenap Hoca, ama biz sünnet ehilleri kadınlarımızdan merhameti esirgememeliyiz.”

Kasap Hüseyin televizyona takılmış olan çırak Abbas’a : “Ülen burunsuz boğazımız kurudu, çayla bizi bir bakayım” dedikten sonra “Ne zulüm, ne merhamet Hacı, yalnızca adalet, yalnızca adalet.”

Hacı: “Merhamet de adalettendir. Hem biz erkekler hayatın hamalan-ı puştuyuz.” Dümenci Holi bu laf üzerine birden gümbürdedi: “Sen ne diyosun Hacı öyle puşt muşt, ha?”

Cenap Hoca: “Sırt hamalı demek istiyor oğlum. Hamalan-ı puşt arapça sırt hamalı anlamına gelir.”

Dümenci: “Ben anlamam Cenap Hoca, Arapça marapça derken hepimize giydiriyor bu hiper borazan.”

Kahveci Şiktan: “Tombulum Holi Sırçınar’a küfür, hakaret, kabalık giremez. Öfkeni kapının önünde bırak da gir demedim mi sana kaç kez.”

Hoşaf Sami: “Boşuna uğraşma Şiktan kalın telden ince ses çıkmaz. Sen onu bırakta cezveyi ocağa sürüver. Kahve zamanım geldi.”

Gençler Dayanışma Evi’ndeki etkinlik için çıkınca Abbas televizyonu kapattı. Şiktan ocağın başına geçti. Mayalanmaya bırakılmış hamur gibi büyüyen sessizlik Sırçınar’ı tül gibi sardı. Sessizliği Kasap Hüseyin bozdu: “Cenap Hoca duyduğuma göre platform seni aday göstercekmiş. Doğru mu bu söylenenler?”

Hoşaf Sami: “Vallahi çok iyi olur Cenap Hoca. Bence böyle bir teklif getirirlerse hemen kabul et. Her türlü destek bizden bak. Söz değil mi arkadaşlar?”

Sırçınar hep bir ağızdan “Söz” diye bağırdı.

Cenap Hoca: “Arkadaşlar öyle teklif falan yok. Toplandılar birkaç kez ama şemsiyenin renginde anlaşamadılar” dedi ve herkesi pencereye çağırdı. Karşıda Recep’ in manavını işaret ederek “Bakın şu asılı duran pembe çavuş üzüm salkımlarını görüyor musunuz? Ne zaman bu arkadaşlar o salıkımdaki üzüm taneleri gibi birlikte olgunlaşmayı becerirlerse o zaman söz ben de adayınız olacağım. Yeter ki zaman elimi bırakmasın.”