Bugün yaşı 25 olanların kulaklarında

Bugün yaşı 25 olanların kulaklarında enelerinin ninnilerinden çok, sivil-asker "politikacı" kimlikli şahsiyetlerin söylevleri yer etmiştir:

 -Bir daha asla 12 Eylül öncesine dönmeyelim!

 Aynı koro kızdığında içerik aynı kalarak vurgu değiştirirdi:

 -Böyle giderse 12 Eylül öncesine dönebiliriz!

 Gençler bu "12 Eylül öncesi"nin nasıl bir dönem olduğu konusunda ürpertici bir atmosfere hapsedildi.

 Gerçekten de 12 Eylül öncesi çok mu kötüydü?

 Geçenlerde yaşı 50’ye varmış bir arkadaş, (12 Eylül sonrasında çok moda olan) "bireyleşme" aşamasında vardığı noktayı sevinçle açıklıyordu:

 -12 Eylül öncesine döndüm!

 O yıllarda 75 kilo olan dostumuz, 12 Eylül’den sonra 90’a çıkmış. Darbenin 25. yılında ise sıkı bir "beden terbiyesiyle" eski sağlıklı Şziğine kavuşmuş:

 -25 yıl sonra yeniden 75 kiloyum!

 12 Eylül öncesinde başka "sağlıklı" şeyler de vardı.

 Örneğin grevli toplusözleşme haklarının hayata geçtiği 1963 ile 1990 yılları arasında işçilerin gerçek ücretleri en yüksek seviyeye 1977 yılında ulaşmıştı. 1967’de kurulan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) sadece kendi üyesi işçileri değil, Türk-İş’e bağlı işçileri de ihya eden toplusözleşmelere imza atıyordu.

 12 Eylül öncesinde grevler, parasızlık ve yalnızlık içinde "sessiz bir onuru" değil, düğün bayram yerlerini çağrıştırıyordu. Emekçiler hafta sonlarında, bugünkü gibi alış veriş merkezlerinin tıka basa dolu raşarı arasında boş el arabaları yla vakit geçirmek yerine, eşi ve çocuğuyla grev çadırları önündeki şiir, şarkı, konser, tiyatro gösterisi türünden dayanışma etkinlikleri izlemeye giderlerdi.

 12 Eylül öncesinde ortam Can Yücel’in tespiti gibiydi:

 "Hava döndü/ İşçiden işçiden esiyor yel…"

 Hava o kadar işçiye dönmüştü ki, işçiler arasında bile "baş dönmelerine" sebebiyet veriyordu. 12 Eylül öncesinin son yılı… DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Ümraniye’deki Netaş’ta işçiler istim üstünde. Ülkedeki her negatif gelişme karşısında "iş bırakma eylemiyle" tepki veriliyor. Tabii ardından gözaltı, tutuklama, sıkıyönetim mahkemesi, salıverilme aşamaları geliyor.

 Ümraniye Karakolu’ndaki polis Salih, Netaş’ın işçi temsilcilerine Ümraniye, Gayrettepe 1. Şube, Selimiye Kışlası arasındaki "ring seferlerinde" eşlik ediyor. Eylemler sıklaştıkça Salih’le işçiler arasında "aşinalık" da doğuyor.

 Bir gün Sıkıyönetim Adli Müşavirliği önünde sıra beklerken işçilerden biri polis Salih’in sırtına şefkatle pat pat diye vuruyor:

 -Salih senden çok memnunuz, devrimden sonra seni Ümraniye Emniyet Amiri yapacağız!

 Polis memuru Salih yüzünü buruşturarak başını iki yana sallıyor:

 -Yapmazsınız ki, siz kendi adamlarınızı getirirsiniz!

 Salih, devrim olacağına "kesin" gözüyle bakıyordu da, sadece makam konusunda kuşkuları vardı.

 Sonra 12 Eylül geldi.

 Korkutucu bir gelişme içinde olan DİSK’in bütün yöneticileri ile işyeri baş temsilcilerine "teslim ol" çağrısı yapıldı. O dönemdeki DİSK Genel Sekreteri Fehmi Işıklar. Önceki gün 78’lilerin Sempozyumunda darbe anında yaşadıklarını anlattı:

 -Yürütme Kurulu üyesi Rıza Güven’i aradım teslim olmayalım diye. İkna edemedim. ‘Gözaltı değil’ diyordu, ‘güvence altına alacaklar bizi’ diye inanmıştı.

 15 Eylül Pazartesi günü Selimiye Kışlası’nın önü, derbi maçlarındaki stadyumları andırıyordu. Kışlanın koca kapısı aralanıyor, iki el on parmağı açık olarak uzanıyordu. Bu "10 kişi gelsin" demekti. En az 100 kişi kapıya hücum ediyor, birbirlerini ezerek "teslim olma" aşamasından bir an önce geçmek istiyorlardı. Teslim olmateslim alma iki gün sürdü, bitmedi. İkinci gün akşamı kapıya çıkan bir yüzbaşı, kimlerin hangi askeri hapishaneye gidip teslim olması gerektiğini sözlü olarak bildirdi.

 Selimiye önündeki komedi bitti, dram başladı.

 Kışlanın kapısına doğru birbirini ezercesine koşanlar 12 Eylül darbecilerinin bildirilerine göre "terörist" pozisyonunda bulunuyorlardı, ortalama 5 yıl hapis yattılar, içlerinden 52 kişi idam istemiyle yargılandı.

 Duruşmalar altı yıl sürdü 1986’da DİSK Davası’ nda yargılanan 1477 kişinin tümü beraat etti!