Geçen çarşamba yazısındaki Nuray Mert/Taraf referansını, ‘biraz daha aç’ diyen mesajlarınızı aldım: Taraf Gazetesi, AKP’yi kurtarma muharebesini kazandı ya, Ramazan’da...

Geçen çarşamba yazısındaki Nuray Mert/Taraf referansını, ‘biraz daha aç’ diyen mesajlarınızı aldım: Taraf Gazetesi, AKP’yi kurtarma muharebesini kazandı ya, Ramazan’da, Kuran eki dağıtacakmış diye, duydum ya! (Bu arada, bunu da henüz yalanlayan olmadı). Umarım sonları Nuray Mert’e benzemez, diye düşündüm. Bir zamanlar AKP’nin baş tacı olan Nuray, bugünlerde pek dertli. Doğan medyasının, AKP’yi destekleme konusunda hafif çark etmesi sonucu olsa gerek, dincilerden artık o kadar övgü alamıyor, TV programlarına davetler de, biraz kurudu gibi! İşte Taraf’ın da başına bu mu gelecek, diye düşünmüştüm. İşi bitti, AKP’ye dil verdi, destek çıktı, ama raf tarihi geçti, iktidar desteğini çekelim mi olacak acaba, diye merak etmiştim? Şimdi gelelim, bugünün konusuna:

İslamcı basından, Doğan Medyası’na kadar hemen hemen bütün basınımızın en popüler konuları; insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konuları ya, ben de bugün bu üç konseptin var olabilmesi için, olmazsa olmaz olan ve evrensel bir sorun olarak hesaplaşılması gereken bir büyük derdi yazmak istiyorum.

Kurumsallaşmış ayrımcılık nedir?

Ayrımcılık, bir birey tarafından veya bir kurum tarafından diğer bir bireye veya bir gruba karşı uygulanır. Bireysel ayrımcılık, genelde kolaylıkla teşhis edilebilir ve ayrımcılığı yapan birey, ne yaptığının farkındadır. Hâlbuki kurumsal ayrımcılık, o kurumun genlerine işlemiştir, kurum adına ayrımcılığı tatbik edenler görevlerini yerine getiriyorlardır! Arkalarında kurumun bütün gücü vardır, bu bakımdan hem teşhisi, hem de ona karşı mücadele etmesi, ayrımcı bireyle mücadeleden çok daha zordur. Mesela, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, “Eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? Tabii ki vermeyeceğiz!” dediği zaman, bireysel homofobisini sergilediği kadar, TBMM’de ve medyada var olan kurumsal homofobiden de güç alıyor. Bu, bu kadar açık homofobik bir söyleme karşı, TBMM kurumunun hiçbir üyesinin, ana medyamızın tepki vermemesinden de belli. Çünkü Kuzu, malumu dile getirmiştir! Tabii ki eşcinseller eşit değildirler ve bu, o kurumun kültürü tarafından içselleştirilmiştir. TBMM, bu vatandaşlarını yok sayarak ve sorunlarını suni gündem ilan ederek, ayrımcılığa devam eder.

Bu kurum, bir basın organı da olabilir. Ülkede bir savaş, bir terör sorunu, boşaltılmış köyler, ekonomik durumları bozuk, eğitim hakları ellerinden alınmış, devletin ve toplumun her kademesinde ayrımcılığa uğramış büyük bir azınlık olduğunu görmezden gelerek yayınını sürdürür, çünkü bu ayrımcılığın hedefi olan azınlık, çoğunluğun ırkından değildir. Burada kurumsallaşmış bir ırkçılığın da söz konusu olduğu düşünülmez bile, çünkü basın organının toplu kültüründe norm budur. Güngören patlamasında olduğu gibi, bir kısım medya, hükümet, bakanlar, emniyet çoktan suçluyu teşhis edip hatta yakaladı bile. Zanlı falan değil, suçlu arkasında bildiğimiz terör örgütü var! Sanıkların tahliye edilmesi için mahkemeye başvuran avukatları, yeterli delil yok, “tutuklamalar hukuksuz” dese bile, bütün bu kurumlar kararı verdiler, malumu ilam ettiler: “Bölücü terör örgütü, bombalamaların arkasında!”.  İlam edilen maluma güvenmeyen ve onu sorgulayanlara da sinirleniyorlar. (Kör mü yahu bunlar, bilmiyorlar mı bütün bu bombalamaların arkasında Kürtler var!”) İşte bu “kurumsallaşmış ırkçılık” var oldukça, ülkenin medyasından hükümetine kadar bütün kurumları birçok konuda sistematik ve doğruluklarından hiçbir şüphe duymadan ayrımcılığa devam ettikleri sürece, bu ülkeye insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gelemez. 

Kurumlarda bu, “kurumsallaşmış ayrımcılık” orada çalışanların seçimiyle başlar ve bu çalışanların üst mevkilere terfi edilmeleri ile devamı garanti altına alınır. Mesela bu yüzden, ülkemizde bu kadar az kadın milletvekili, idareci, gazete yöneticisi, vs var. Bu da kimseyi rahatsız etmiyor, çünkü kolektif kurumsal usumuz bunda bir terslik görmüyor. Toplumun çoğunluğunun, yani kadınlarımızın yönetici, karar alıcı, başta olması, genetik kurumsal kültürümüzde normal karşılanabilecek bir şey değil. Bunlar sadece “Feminist” denen kafası karışık insanların, ortalık karıştırmak için ortaya attığı ve kurumlarımızı zayıflatmak için komplolar olarak görülüyor.

Kurumsal ayrımcılıkla hesaplaşmadan ve ona savaş açmadan, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü tesis etmek mümkün olamaz. Ordu, din, ataerkil aile sistemi gibi düzenin korunmasını görev bilmiş oluşumların ve bu oluşumların türevlerinin ve destekçilerinin “Kurumsal Ayrımcılıktan” rahatsız olmalarını beklemek hayalperestlik. “İktidarlar”, bu “kurumsal ayrımcılıkla” ayakta durabiliyorlar. “Kurumsal Ayrımcılığı” yıktığınız zaman ya iktidar yıkılıyor ya da karakteri değişiyor. Denetlenebilir, yani demokratik hale geliyor.

Üzgünüm, ama fikir analığını Nazlı Ilıcak’ın, fikir babalığını Hasan Celal Güzel’in yaptığı insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü projelerinin fazla bir şansı yok. Yakıtı biat kültürü olan AKP’nin, “kurumsal ayrımcılıkla” savaşma iradesi, “türbanda” tükendi. Türk ordusu modernleşme deyince, en son model ABD silahlarına sahip olabilmeyi anlıyor. Reform deyince, AKP ile uzlaşma aklına geliyor. Yurdun dört bir köşesindeki askerlik şubeleri, eşcinsel Türk Gençlerinden hâlâ cinsel ilişkiye girerken çekilmiş fotoğraf, video veya kadın iç çamaşırlarıyla çekilmiş görüntülerini istiyor! Polis ve jandarmanın faili meçhul cinayet dosyalarından en kabarıklarından biri, öldürülen gey, travesti ve transseksüellere ait.

Siz bu ülkenin emekçileri, kadınları, eşcinselleri, etnik azınlıkları, çevrecileri, nükleer enerji karşıtları, hayvan severleri, özürlü insanları, işsizleri, gençleri evet, siz çoğunluk kendi ülkenizin kurumları tarafından ayrımcılığa uğratılmamak için, daha çok bekleyeceksiniz! Belki iktidardakiler tepişirken, biz çoğunluk, kendi aramızda hiyerarşileri kaldırmaya başlayabiliriz, “kurumsal ayrımcılığa” savaş ilan edebiliriz. Çünkü ancak o zaman insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün kapıları hakikaten aralanabilecek.