Bugün bana “Kimin yerinde olmayı istemezsin?” diye sorarsanız kesinlikle Sinyor Terim derim. Elemelerden bu yana hep diken üstünde çalışan Terim’in Portekiz maçından sonraki...

Bugün bana “Kimin yerinde olmayı istemezsin?” diye sorarsanız kesinlikle Sinyor Terim derim. Elemelerden bu yana hep diken üstünde çalışan Terim’in Portekiz maçından sonraki hali gerçekten içler acısıydı. Hani şu maçtan sonra yapılan 90 saniyelik minik röportajdan bahsediyorum. O bildiğimiz karizmatik mimikler (ki; bana göre fazlasıyla yapmacıktır) gitmiş, onun yerine yaşadığı hayal kırıklığı ve paniği yansıtmamaya çalışan birisi gelmişti.

Bütün bir ülkeye rağmen kurulan bu kadronun savunmasını yapmak kolay değil tabii ki. Hele hele oyun ve skor böyle olunca hiç kolay olmuyor. Ömer Güvenç’in “Geçmiş olsun hocam” diye başlayan cümlesine zoraki tebessüm etmeye çalışsa da, bunu bile beceremeyen bir Terim vardı. Göğsünde kavuşturduğu kollarını bile doğru dürüst birleştiremiyordu kameranın önünde. Belli ki; o an Terim’in aklında ertesi günün manşetleri dolaşmaktaydı. “Biz demedik mi?” edebiyatıyla kükreyecek olan spor medyasının yüksek volümlü sesi hiç hoş olmasa gerek. Duruşundaki tedirginliğin asıl sebebi buydu sanırım. İçindeki fırtına vücut diline yansımıştı tecrübeli çalıştırıcının.

Evet Terim, çok tecrübeli bir çalıştırıcı. Bir sürü önemli özelliği olmasına rağmen O’nu sürekli negatif yönleriyle yazıyor olmaktan da mutlu değilim ama yaşananlar buna mecbur kılıyor beni. Şişirilmiş egosuyla artık zarar veriyor bizlere. Bu öyle bir ego ki; artık kendisi bile kendisini tanıyamıyor bence. Hepimiz izledik. Portekiz karşısındaki Milli Takım, tel tel döküldü gözümüzün önünde. Tarihi bir farkın olmaması mucizeydi. Ancak Fatih Hoca, “Neden bu kadar kötüydük?” sorusuna bile “Size katılmıyorum” diyecek kadar gerçeklerden uzaktı. Biz başka bir maç mı izledik yoksa?

Ya da daha Türkçesi, belli ki; O artık kendisine aşık olmuş. Sabri’nin ortada oynatılması, Hamit’ten ısrarla sağ bek yaratmaya çalışması, hepsinden ötesi ben yaparsam olur tazı ile artık haddinden fazla itici bir hal aldı Terim portresi. Ü. Karan, M. Yıldız ve M. Topuz’u refüze eden, İ. Kaş, H. Altıntop ve Y. Baştürk’ü harcayan anlayışın saha içi organizasyonu en fazla bu kadar olurdu zaten. Yıldıray’ın gönderildiği gün Emre Belözoğlu için “Takımın beyni” demişti Sayın Terim. Sorarım sizlere, Emre, oynadığı hangi takımda beyin olmuştu? Ne Hagi’li Galatasaray’da (kendisinin yönettiği), ne de daha sonra gittiği Inter ve N.United’da kimse O’na böyle bir görev vermedi. İşte bu sebeptendir ki; Türk Milli Takım’ı, Portekiz karşısında “beyinsiz” bir takım görünümündeydi.

Emre, yeni gittiği takımında dahi beyin olamayacaktır. Alex’in yanında en iyi ihtimalle yardımcı oyuncu, yani “beyincik” olabilir bu haliyle. Tüm karamsarlığıma rağmen hala oynayacağımız iki maç var ve “biz” aslında o ikisinden de iyi bir takımız. Eğer Sayın Terim, egolarından birazcık arınıp, takımı kendi halinde bırakırsa 2. tura çıkmamamız için hiçbir neden yok. Örnek, Galatasaray’ın son 6 haftasıdır.

Not: Yazıyı kaleme aldığım saatlerde henüz İsviçre maçı oynanmamıştı. Sonuç ne olursa olsun, Sayın Terim’in takıma verdiği negatif etkide ısrarcıyım.