Birlik sözcüğü hep çekici olmuştur. Hele de dağınık ve epey de güçsüz olunan dönemlerde. Dağınıklık ve güçsüzlük epeydir...

Birlik sözcüğü hep çekici olmuştur. Hele de dağınık ve epey de güçsüz olunan dönemlerde. Dağınıklık ve güçsüzlük epeydir Türkiye sosyalistlerinin temel sıkıntıları. Bu sıkıntının aşılması için çaba sarf etmek de sosyalistlerin görevleri arasında sayılmalı.
 
Dağınıklık “birlik”le aşılabilse de, güçsüzlüğü aşmanın yolu toplumsallaşmaktan geçiyor. Ne yazık ki, örgütsel yapıların şu ya da bu biçimde gerçekleştirdikleri “birlik”ler her zaman toplumsallaşmaya yol açmıyor.

Hafta sonunda gerçekleştirilen Kongre Girişimi toplantıları son dönemin en önemli birlik hamlesiydi. Türkiye toplumunun en can alıcı sorunlarının altının, son derece coşkulu ve önemli bir topluluk tarafından altının çizildiğine, Kürt hareketi ile solun bazı kesimlerini bir parti çatısı altında birleştirmeye doğru önemli bir adım atıldığına tanık olduk.

Kongre’nin program taslağı da “Artık birleşik ve güçlü bir mücadele hem daha gerekli hem de daha mümkündür. Kongremiz bunun temel gücü olmaya adaydır” diyor.

Sırrı Süreyya Önder, ÖDP ve TKP gibi henüz buluşulamayanlarla da ileride yollarının kesişeceği dilek ve umudunu vurguladı. Yolu sevgiden geçen herkes birleşiyorsa, yönü ve yolu sosyalizm olanlar neden birleşmesin. Aynı yönde ve yolda yürüyenler birleşemezlerse, yazıktır!

Melih Pekdemir, “… bazı sosyalist kesimler, bireyler Kürt hareketiyle birlikte, onun gösterdiği doğrultuda örgütlenmeyi seçtiler. Bu bir politik ve ideolojik tercih. Şimdiden doğru ya da yanlış diye tartışmak yerine, ‘başarılar’ dilemek gerekir: Yolları açık olsun...” diye yazmıştı dün.

Ben de tüm samimiyetimle başarı diliyor, “yolları açık olsun” diyorum.

Türkiye’de sosyalist sol pek çok “birlik” girişim ve deneyimlerinde bulundu. Ne yazık ki, çatıdan kurulmaya çalışılan bu “birlik”lerin sonu iyi olmadı. Bu kez, sosyalistlerin dışındaki kesimlerin de işin içinde oldukları, belki de ağır bastıkları bir adım söz konusu. Bu açıdan Kongre/Çatı partisi girişiminin “yeni” bir yanı da var.

Hiç kuşku yok ki, Türkiye toplumunun en dinamik ve etkin kesimlerinden biri Kürt hareketi. Bu güç, “yeni” girişimin öncekilerden farklı ve daha uzun soluklu yolculuğa dönüşmesini sağlayabilir.

Ancak, yine toplantılar sırasında yapılan kimi konuşmalardan anlıyoruz ki, bazı katılımcılar da bu yolculuğun engellerle karşılaşabileceğinin farkında.

Sosyalist Dayanışma Platformu’ndan Muzaffer Kaya’nın, programda sınıf mücadelesi konusunun eksik olarak yer aldığını vurgulayan ve “Sınıf mücadelesi sadece emeğin hakları şeklinde yer almış. Sömürünün öznesi programımızda yer almıyor… Sınıf vurgusunun olmadığı program liberalizmin etkisi altındadır. Programda alternatif düzen vurgusu yok. Kapitalizme karşı tepkinin bu kadar yükseldiği dünyada, programımızda kapitalizme karşı sosyalizm vurgusu yer almalı. Sosyalizmi de 21. yüzyıl sosyalizmi olarak tanımlayabiliriz” diyen sözleri, ileride daha da derinleşebilecek sorunlara bir gönderme sayılabilir. Keza, yazar Hasan Kıyafet’in ise “halka soyut, demokrasi, özgürlük sözlerini söylemek yerine, pratikte adımlar atmak gerek… Açıkça iktidara gelirsek, işçi ve köylüler çalıştıkları fabrikalara ortak olacaklar, diyebilmeliyiz” yaklaşımı da aynı doğrultuda bir başka örnek.

12 Eylül referandumu sırasında, solun “evet”, “hayır” ve “boykot” çizgilerinde nasıl şiddetli bir yarılma yaşadığı hafızalarımızda epey yeni. O gün o bölünmeyi yaşayan kesimlerin, şimdi, o döneme ilişkin tavırlarını aşan bir tartışma da yaşamadan, birleşmelerini ilginç bulduğumu belirtmeliyim.

Ben, sosyalistlerin birlik girişimlerinin tavanda değil tabanda ve söz söylemekten çok “iş yaparak” yürütülmesi gerektiğini ve “birlik”lerin parçalanmasının birliksizlik hallerinden daha büyük moral bozuklukları doğurduğunu düşünenlerdenim.

Yönü sosyalizm olanların yolları mutlaka kesişecektir. Yollar kesişinceye kadar, dilerim herkes kendi yolunda, bu ülkenin insanlarının eşit ve özgür vatandaşlar olarak bir arada yaşamasına katkı sağlayan deneyimler biriktirir.