Yağmur damlaları saşılası bir düzenle birbirini izleyerek topraga düsüyor. Kah telaşsız ince ağır, kah pür telaş bağır bağır....

Yağmur damlaları saşılası bir düzenle birbirini izleyerek topraga düsüyor. Kah telaşsız ince ağır, kah pür telaş bağır bağır.

Rengi kararmaya dönen toprak anlaşılıyor ki suya doymakta. Yarı soyunmus agaçların gövdelerinden ıslak sular sızmakta. Adam akıllı ıslanmış yapraklar bozulmaya dönmüş havada ağır bir nem ve çürüme kokusu. Bir kaç günlük pastırma yazı da rüzgarda uçan bir tül gibi tenimizi yaladı gecti. Mevsim döndü. Güneşli günler geride kaldı. Akıp giden günleri, gecen mevsimi geri cağırmak olası degil. Güneşli günlerin kendileri için de geride kaldığının henüz farkına varamayan kapitalistler ise beyhude geçen mevsimi geri getirme ugraşında. Derin kriz sularına düşen dünyanın su yüzüne çıkışı, ışıkla buluşması bir hayli zaman alacak gibi. Zira bu kez öyle anlaşılıyor ki uzun süreli bir durgunluk ve yıpratıcı günler bizi bekliyor. Aslında su üzerinde dünyayı bekleyen güneşin güneşliğide ayrıca sorgulanmalı.

Örnegin Istanbul´un kilometrelerce dışından bir Kurtköy varoslarından tam ağırmadan yollara düşen Doğancan için güneş ve mevsimler ne ifade edebilir ki. Sabahın kör karanlığında kapıya ardından çeken babası işsiz henüz 12 yasindaki Dogancan´in calışma mekanı denen penceresiz izbe bodrumunda. Hava kararına kadar elektrik anahtarı ve priz montaji yapacak. Çalışma Bakanlığı memurlarından bodrumlara gizlenen bu cocuk isciler mevsim ne olursa olsun zaten günesten, sararan yaprakların büyülü görüntüsünden, yagmurun türküsünden o kadar uzaklar ki.

Dünya ağır ağır krizin yıkıcı etkisiyle tanışmakta. ABD secim gündemi ile meşgul. Fakat üç beş gün sonra olası Obama baskanlığında hayatın gerçekleriyle tekrar yüzleşecekler.

Avrupa´da işyeri kapatmaları, isçi cıkarmaları, hak gaspları kapıya dayandı bile. Otomotiv sanayi bütün teşviklere rağmen durgunluğa gırtlağına kadar batmış durumda. Metalurji sanayi, demirçelik sanayinde isçi cıkarmaları yogunlaşıyor. Fazla mesailer paraya dönüşmüyor, para yerine işçinin cüzdanına zaman konuyor. Bozdur bozdur harca söylemiyle. Sosyal haklar budanıyor, sendikalar grogi olmuş vaziyette. Bu yıkımdan ilk etkilenenler elbette ki göçmenler oluyor. Yüzbinlerce işsiz göçmen avrupa sokaklarında güneşsiz günlerde sararmış yaprakları çignemekte. Asyada da durum cok farklı degil. Buradada yakın gelecekte spontan patlamalar, halk hareketleri kaçınılmaz görünüyor.

Türkiye´de ise kontörü tükenmek üzere olan Recep´in tavugunun suyu ısınmakta. Erdogan biyat ettigi küresel kapitalizmin krizinden gündemi Kürt sorununa çekmekte. Diyarbakır´da, Hakkari´de, Van´da ve diger illerde provakatif gövde gösteri ile bir yandan çatışmayı körüklerken diger yandan da krizi Türkiye gündeminin dışında tutmaya calışıyor. Bir arada yaşamı savunan solcular için bu ikircikli çirkin tutumu deşifre etmek ilk iş olmalı. Küresel kapitalizmin, küreselleşmenin mutlaklığı söyleminin ne kadar çabuk bozulduğunu bağırmanın simdi tam zamanı. Ardı ardına yapılan mitingler bu anlamda olumlu adımlar olarak nitelendirilmeli. 9 Kasım´da Alevi derneklerince düzenlenecek olan miting de bu anlamda çok önemli. Bir baska dünyanın mutlaklığını vurgulama cabası yoğunlaştırılmalı.

Bulunduğum mekanda az sonra solcular bir arada yasamı savunmanın koşullarını olanaklarını dillendirecekleri bir toplantıya girecekler. Hazırlıkların tamamlanıp tamamlanmadığına ilişkin „Evet, ne yapıyoruz?“ Sorusuna anne ve babasıyla hemen hemen her etkinliğe katılan küçük Eylül yanıt veriyor:

“Isyan yapacağız!”