Çocukluğumun resmi bayramlarını anımsıyorum. Askeri bando, okul bandoları ve elbette ki mehteran bu bayramların olmazsa olmazlarındandı. Askeri bando marşlarla...

Çocukluğumun resmi bayramlarını anımsıyorum. Askeri bando, okul bandoları ve elbette ki mehteran bu bayramların olmazsa olmazlarındandı. Askeri bando marşlarla, okul bandoları ise klasik okul marşları ve günün sevilen parçaları ile çalarken mehteran her zamanki Osmanlı motifleri ile kulağımızda yerini alırdı. Mehterba-şının o ağır "hasdur" ve "yallahhh" komutu ile mehteran o bildik tarakasına başlardı.

Günler geçti geldik bu güne. Geçen kırk yılda değişen ne var? Yine aynı bandolar ve mehteran. Üstelik mehteran Yeni Dünya Düzeni uygulamaları mimarı Finans-kapital zorbanın "hasdur" komutu ile entegrasyona "yallahh" biat eden anlayışa müzikal bir fon oluşturmakta. Diğer yandan 21. Yüzyıla uyarlanmış hali ile bu kakafoni "göbeğini kaşıyan adamlar orotoryo-su"olarak ta adlandırılabilir rahatlıkla..

Ülke; kirli bir savaş ortamında ve neredeyse her gün bombaların patladığı, sınır ötesi operasyonlar dahil dünyanın birçok yerine asker göndererek (Balkanlar,Sudan,Ürdün,Afganis-tan vd..) militer yüzüyle dünyalıya sırıtan, başta enerji olmak üzere iktisadi ve siyasi olarak bağımsızlığını yitirmiş, bıçak sırtında ekonomisi ile işsizlik sorununu çözememiş bir durumda iken her şeyi toz pembe gösterip pişkin pişkin göbeğini kaşıyan adamların ortaya koyduğu bu müziğe başka ne ad verilebilir ki... (Bilindiği üzere orotoryo kısaca "16 yüzyılda çileyi anlatan dini şarkılar"olarak ortaya çıkmıştır.)

Aslında bu kakafoni gece mezarlık yakınından geçenlerin korkuyu yenebilmek için tutturdukları şarkıya da benzetilebilir. Yalnız bunların korkusu ölülerden değil dirilerden kaynaklanmakta. Sürüp giden görece saltanatın kırılganlığından ve halkın gerçekleri öğrenmesinden duyulan korku bu. Dostoyevski'nin "korku yalan doğurur" söylemi bir kez daha yerini buluyor ve korku içindeki iktidar yalanı, abartıyı günlük dil haline getiriyor. Fakat biliyoruz ki "yalan doğada yok olmaz " ve gün gelir açığa çıkar.

'Terörü bitireceğiz' lafzı, 'ekonomi tıkırında', 'büyüyoruz' lafzı, 'borç yiğidin kamçısı' lafzı, parlayan yıldız ülke olma safsataları ile aynı patikadan çıkıp aynı patikadan inmeye devam ediyorlar.

Oysa; büyüme dedikleri iç talep ağırlıklı cari açıkla gerçekleştirilen bir büyüme. Son beş yılda 180 milyar dolara yakın dış kaynaklı finansal sermaye girdisine dayanan büyüme. Direk yabancı sermaye, portföy yatırımlar ve uzun-kısa vadeli borçları mesnet edinen büyüme. Piyasa ekonomisini esas alan bir yapılanmada kamu net borcunun düşmesi ve kur riskini alan özel sektörün borcunun ikiye katlanmış olması bıçak sırtı durumu çok daha reel hale getirmektedir. Siyasi açmaz içinde olan ve girdiler açısından da son derece dışa bağımlı Türkiye'nin mevcut durumunun sürdürülebilir olması olanaksızdır. Doğrudan yabancı sermaye, hisse senedi portföy yatırımları ile hemen kapı yanında duran sermayenin 2001 benzeri bir kriz yaratması uzak bir ihtimal değildir. Kaçan parayı belki bir başka kaynak aracılığıyla telafi edebilirsiniz. (2007 nisanında giren Arap sermayesi ile günü kurtarmak gibi...) Fakat gün kurtarma operasyonlarının da bir bedeli vardır. Gün gelir minnet borcunuzu ülkenize konuk gelen Suudi Kralı'nın ayağına Cumhurbaşkanınızı göndererek ödersiniz. ABD 'ye sınır ötesi operasyon tavizi karşılığında İran ile ekonomik ilişkilerinizi dondurur kış ortasında doğalgaz sıkıntısı ile karşı karşıya kalmakla ödersiniz. Enerji Bakanı ile birlikte gittiğiniz ABD'den enerji açığı konusunda Irak petrol havucunun ötesinde bir şey edinemeden dönersiniz. "Şeytan İran konusunda yanımızda yer alın bizde her konuda arka-nızdayız.merak etmeyin" yönlü ABD söylemi klasik Jenifer Lopez fıkrasını çağrıştırmaktadır.

Fıkra bu ya: J. Lopez ölmüş ve sırat köprüsüne yolu düşmüş. Aşağıda kızılca kıyamet kopuyor. Ve Lopez tir tir titremekte. Köprüden sorumlu rahip "Korkma kızım, kalbini temiz tut ve yürü. Ben de hemen arkanda olacağım" demiş. J. Lopez köprü üzerinde titreyerek ilerlerken arkasından gelen rahip birkaç adım sonra aşağı düşüvermiş.

Petrol fiyatlarının mevcut durumunu sürdüreceği (en azından artık 80 dolarların altını göremeyeceği) bağlı olarak doğal gaz fiyatlarının da yüksek seyir izleyeceği, ABD ile birlikte küresel resesyon (belki stagflasyon) yaşaması büyük olasılık arz eden dünya ekonomik gelişmelerine bakıp bu cehennemin üzerinde bıçak sırtında yol alan Türkiye aslında tıpkı J. Lopez konumunda. Bir farkla ki arkandayım diyen rahip aslında hemen aşağıda kucağını açmış beklemekte...

Ülkeyi bir ticari şirket gibi gören ve yönetme iddiasında olan AKP iktidarının ekonomik ve siyasi rasyoları oldukça karanlık rakamlar içermektedir. Ve elbette ki gündemdeki elektrik, su, doğalgaz zamları ile ve insan hakları, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlarıdaki anti-demokratik yasa tasarıları ile İktidar yine emekçinin üzerine gelerek çıkış aramaktadır.

Bursa'da bıçakçı çıraklığı yaptığım çocukluk günlerimde, ustam; "Evlat keskin bıçak çok çekiç darbesi ister." derdi. Dönem; yeterince darbe yiyen emek güçleri için artık keskin bıçak olma dönemidir.