Bu hafta eğitim veya okullarda gerçekleşen olaylara bir bakalım. 1) Talim ve Terbiye’nin onayından geçmiş bir ders kitabında Yunus Emre’nin Cennet ile ilgili dörtlüğünün sansürlenmiş olduğunu öğrendik. 2) ÖSYM bu yıl ilk kez üniversite sınavlarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisinden de soru sorulacağını açıkladı. 3) İstanbul’da bir okulda, derse girerken sigara, uyuşturucu ve cep telefonu var mı diye çantası aranan öğrenci bunu kişiliğine bir hakaret olarak addedip kendini okulun dördüncü katından aşağıya attı. 4) ODTÜ’de 3000 polis, zırhlı araçlarıyla kampüse dalıp ortalığı cehenneme çevirdi; bir öğrencinin atılan gaz bombasıyla kafası yarıldı. 

Bu dört olay Türkiye eğitim sistemi için oldukça tipik ama beklenmedik değil. İlki bir “sansür”ü ifade ediyor. İkincisi, “muhafazakârlaşma”yı. Üçüncüsü “kontrol”ü. Dördüncüsü de “baskı”yı. Sansür, muhafazakârlaşma, kontrol ve baskı; eğitim sistemimizde hala öğrenci ve öğretmeni denetim altında tutmanın araçları olarak kullanılıyor. Gözetim toplumunun teknolojisinden iktidarın baskı aygıtlarına değin gerçekleşen şey, okulların bir devlet aygıtı olarak yoğun kullanımıdır. Baskı, kontrol ve sansür mekanizmalarını işletip topyekün muhafazakârlaştırma sürecini çalıştıran MEB, Talim ve Terbiye, Müdür ve Öğretmenlerin ideolojik müdahalesine polis de katılıyor. Bu nasıl bir eğitim böyle?  

AKP, totaliterliğe doğru gidiyor; “parti-devlet-millet” bütünleşmesi adı altında neoliberal bir muhafazakâr toplum inşa ediyor. Bunu da uzun erimde yapma niyeti var; o yüzden 2023 yetmedi, 2071 diyor. Bunu nasıl yapacak? AKP, kapitalist bir partidir. “Piyasa İslamı”nı esas alıyor. Ekonomiyi neoliberal güzergâhta büyük burjuvazinin yanı sıra KOBİ’lerle birlikte çoktandır dönüştürmeye başladı. Ancak eğitim, sanat, kültür gibi sosyal alanlarda hala tam bir hegemonya kuramadı. Mutlak bir hegemonya kurabilmesinin tüm sosyal alanları denetimi altına almadan geçtiğini biliyor. Başkanlık sistemi bunun çok önemli bir adımı. Başbakan Erdoğan’ın yasama-yürütme-yargının (kuvvetler) ayrılığından yaka silkmesinin asıl nedeni, İslam temelli total bir Türk milleti yaratmak istemesinin engellenmesidir. Bunu gerçekleştirmek için çok yakında burjuva parlamentarizmini güdükleştirip muhalefeti marjinalleştirecek önlemler alabilir. Giderek daha fazla milliyetçi ve baskıcı olmasının nedeni ve gereği budur. 

Bu süreçte eğitimden beklenen rol bellidir: Çağdaş değerlerin eğitimde/eğitimle tasfiyesi. Bu, sansür mekanizmasıyla hızlanacaktır. AKP, liberal veya liberal solun desteğine artık ihtiyaç duymamaktadır. AB ile köprüleri atmıştır. Büyük burjuvaziyi yanına çekmiştir. Rejimin eastablishment’ını, onun sembol ve ritüellerini, tören ve uygulamalarını tasfiye sürecini hızlandırmıştır. Tüm bunları yaparken bir yandan kadük bir liberal parlamenter söylemi kullanmaya devam edecek ve fakat eğitim gibi sosyal kurumları “muhafazakar talim ve terbiye” aracı olarak daha sıkı kullanacaktır. Pedagojiyi artık tam bir terbiye-itaatkâr kul yetiştirme-aracı olarak kullanmak isteyen AKP için eğitimin çağdaş değerlerle (Darwin’in evrim teorisinden yurttaşlık haklarına, bilime inançtan demokratik katılıma değin bütün değerlerle) olan sınavı şiddetlenecektir.

Asıl soru(n) şudur: Bir yandan neoliberalizmi iyice tahkim edecek yeni YÖK yasası hazırlanır, müfredat ve ders kitapları tam bir muhafazakâr cendere altına sokulur, kamusal eğitim giderek daha fazla tasfiye edilir, eğitimin artık her kademesi metalaştırılır ve okullar sosyal niteliğini kaybedip basit bir öğretim mekânına dönüştürülürken bizler nasıl bir eğitim isteyeceğiz? Kafamızda nasıl bir okul modeli var? Alternatif eğitim arayışımızı nasıl ve hangi noktalarda sürdürmeliyiz?

İşte tüm bu sorulara yanıt aramak için sendikamız Eğitim Sen 5. Demokratik Eğitim Kurultayını 2013 Ekim ayında yapmak üzere yoğun bir hazırlık içinde. On bir başlık altında oluşturulan on bir Merkez Komisyonu’nun yanı sıra çok sayıdaki şube komisyonu çalışmalarını yürütmektedir. Ülkemizde eğitim adına anlamlı, cesur, muhalif ve müdahil lafları söyleyen, eylemle kendini var eden, demokratik eğitim için demokratik bir örgütlenme gerçekleştiren tek güç olarak geriye sendikamız Eğitim Sen kaldı. AKP’nin eğitim ve siyasal alandaki politika ve uygulamalarının mantığı, yöntemi ve yönelimini artık iyice biliyoruz. Bilinmeyen, kendi programımızdır. Kurultay, bu programı oluşturmaya adaydır. Fikirlerin gücü, onları örgütlü bir şekilde savunmaya bağlıdır. Bugün öğrencileri okulundan soğutan ya da yabancılaştıran, öğretmenleri bezginleştiren, eğitimin içeriğini muhafazakâr değerler lehine yeniden inşa eden bir eğitim sisteminin yaslandığı baskı, sansür ve kontrol mekanizmaları toplumu daha çok germektedir. İnsanlar nitelikli bir eğitim istemekte ama aynı zamanda çağdaş değerlerden de ödün vermekten imtina etmektedirler. Nitelikli bir eğitim, okulların demokratik biçimde örgütlenmesine bağlıdır öncelikle.