Bu yazıyı yazmak ve bu yazıda bahsettiğim sorunları dile getirmek, sadece 30.000 basan bir gazetede, 200-300 kişinin okuduğunu tahmin ettiğim....

Bu yazıyı yazmak ve bu yazıda bahsettiğim sorunları dile getirmek, sadece 30.000 basan bir gazetede, 200-300 kişinin okuduğunu tahmin ettiğim bir ‘köşe’ yazan, bana kalmamalı. Heyhat, ülkenin Meclis’te yüzlerce üyesi olan ve her birinin ardında koskoca birer teşkilat bulunan muhalefet parti ve üyelerinden ses çıkmıyor.
Etrafında fırtınalar kopan, ülkeye zorla ve birçok palavrayla dayattırılan “Sosyal Güvensizlik Kanunu”nun arkasındaki esas sorunun, bu ülkenin milli gelirinin ufak bir kısmının, sosyal güvenliğe ayrılıyor olması olduğu gerçeğini kimse söylemiyor. Sizleri birçok rakam ve istatistik vererek sıkmayacağım; sadece bunun, medeni dünyada hatta bütün dünyada utanılacak bir oran olduğunu söylemekle yetineceğim.

Bu durumu sokaktaki insanın diliyle söylemeye çalışırsak, çıkan sonuç şudur: İktidarın en büyük övünme nedenlerinden biri olan, milli gelirimizin artıyor olmasına rağmen, devlet bunun ancak çok ufak bir dilimini sosyal güvenlik için harcıyor. Şimdi siz, bu söylediğimi üç beş çokbilmiş ekonomist ve istatistikçinin veya bu işlerden anlayan bir iki AKP milletvekilinin önüne koyarsanız, bir sürü rakamı hallaç pamuğu gibi atıp olmadık sonuç çıkarırlar. Ama, özünde şu demek: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı, her ağzını açışında her ne kadar “Sosyal devlet” lafı ağzında çıkıyorsa da, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin ekonomik politikaları sosyal devlet falanla ilgilenmiyor. Hatta ileriye dönük, yani 30 sene sonrasının olabileceğini öngördüklerini iddia ettikleri sorunları bahane ederek, bugünün çalışanlarının emeklilik haklarına da göz koymuş durumda. Bu bir politik tercih. Benim tercihim, tabii ki bu olmazdı. Ne olur, sosyal güvenlik harcamalarına milli gelirden daha fazla pay ayrılsa? Tercih, cebimizdeki paranın neye harcanacağı konusunda. AKP politikaları, IMF ve patronların istedikleri yönde, paramızı sermayenin “kârı” olmasını istiyor. Muhalefetin, “Sosyal Güvensizlik Tasarısı” meclisten geçerken, ‘sosyal güvenlik için milli gelirden ayrılan payı artırın’ demesini, beklemez miydiniz? Söyledilerse, ben duymadım!

Muhalefetin ikinci en büyük ayıbı ise; Türkiye’nin en önemli sosyal sorunu olan genç işsizliği. Bildiğiniz gibi, bu konuda dünyada ilk ona giriyoruz! Ben bir muhalefet üyesi milletvekili olsaydım, o Meclis’in altını üstüne getirmez miydim? ‘Ekonomimiz iyileşiyor, herkesin cebindeki para çoğaldı’ diye övüneceksiniz, oy toplayacaksınız; memleketin genelinde milyonlarca genç ve aileleri sadaka kültürüne teslim olacak! Bu nasıl sosyal devlet? İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede, suçun artması ve toplumsal huzurun bozulması kaçınılmaz. AKP, şimdilik biat kültürü ile bunu bastırmaya çalışıyor. Bakmayın, siz o AKP gençlik kolları mitinglerinde Başbakan büyüsüne kapılan bindirilmiş kıtalara, düdüklü tencerenin basıncı artmakta; Türkiye, umutsuzluğa kapılmış milyonlarca işsiz ve kötü eğitilmiş genç ülkesi. Gördüğüm kadarıyla, bu da ne sağ ne de sol muhalefetin gündem öncelikleri arasında.
Gelelim, insan haklarına ve demokrasiye! Bildiğimiz gibi bu kavramlar, AKP hükümetinin aklı başına Cumhuriyet Başsavcısı ile belaya girince geliyor. Geçen gün ellerinde arama izniyle polisler, Lambda Kültür Merkezine geldiler. Neymiş efendim, İstanbul Polisi’nin “makul şüpheleri” varmış. Merkeze, travesti ve transseksüel kadınlar geliyormuş. Türkiye’nin nadir LGBT örgütlerinden biri olan bu merkezde, fuhuş yapıldığından şüpheleniyorlarmış! Zaten biliyorsunuz, devletin valisi bu örgütün kapatılması için mahkemede uğraşıyor. Bu ülkede İçişleri Bakanına, Başbakana, Cumhurbaşkanı’na, meclis kürsüsünden; “Hırant’ın katilleri, İstanbul’a adam öldürmeye gelirken ‘makul şüpheleri’ olmayan İstanbul Polisinin, nasıl oluyor da, travesti ve transseksüel kadınların fuhuş yaptıkları konusunda ‘makul şüpheleri’ oluyor?” diye soracak bir tane bile muhalefet milletvekili yok mu?

“İstanbul’un asayişi berkemal de, huzurumuzu bu merkezdeki bir avuç insan hakları mücadelecisi mi bozuyor?”
“Travesti ve transseksüel kadınların fuhuş yapmalarını önlemek için, emirlerindeki kıt zannettiğimiz insan kaynağını, bir insan hakları örgütünü basmak için kullanan Vali Bey ve Emniyet Müdürünün, emirlerinde çalıştırdıkları binlerce memur ve işçi arasında kaç tane travesti ve transseksüel personel var?”.

“Dünyanın hangi demokrasisinde, Cumhurbaşkanı’nın vilayetteki en büyük temsilcisi, mahkemeye gidip bir insan hakları derneğini kapattırma davası açıyor?”
Evet, bu sorulardan herhangi birini sorabilecek veya bugüne kadar sormuş, bir tane dahi muhalefet milletvekilimiz yok. Bu hükümetten zaten geçtik. Yukarıdaki sorular, bunların hiçbirini gündeme getirmeyen muhalefetin ve Türkiye’nin ayıpları. 17 Nisan perşembe günü saat 10.00’da, yani yarın Beyoğlu Adliyesi 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, İstanbul Valisi’nin açtığı Lambdaistanbul’un kapatılma davası var! Bu ülkenin ne iktidar kanadından ne muhalefet kanadından bir insan orda olmayacak ama “İnsan Hakları” sizce bir şey ifade ediyorsa Haliç Köprüsü’nün Halıcıoğlu ayağı yakınında ki Beyoğlu Adliyesi’nde görüşmek üzere.