Dünya değişiyor. Sadece Arap ülkeleri değil.

Dünya değişiyor. Sadece Arap ülkeleri değil. Hukuk sistemleri ve yargı iktidarları da bu değişimden nasibini alıyor ve alacak. “Yasalar karşısında herkes eşittir” (devlet liderleri de buna dahil) anlayışı giderek yaygınlaşıyor ve yaygınlaşacak.

Bu yazdığımı temelsiz bir iyimserlik olarak görmeyin. Son zamanlarda bunun pek çok örneği görülüyor.

*      *      *

Ukrayna’da Kasım 2000’de öldürülen gazeteci Georgiy Gongadze ile ilgili dava, bir kez daha gündemde. Dönemin Devlet Başkanı Leonid Kuçma’nın emriyle öldürüldüğü iddia edilen, ancak sonradan üstü kapatılan dava, 21 Martta tekrar açıldı ve mahkemeye çağrılan Kuçma’ya seyahat yasağı getirildi.

Ukrainskaya Pravda Gazetesi’nin kurucusu ve Kuçma’nın önemli muhaliflerinden Gongadze’nin “Kuçmageyt” olarak da adlandırılan şaibeli ölümü, Ukrayna ile ABD ve AB’nin arasını açmıştı.

Bugün yine resmi koruma görevlilerinin tanıklığı, ses kayıtları, Kuçma’nın “Gebertmeli bu adamı!” dediği iddiası ortalarda uçuşuyor.

31 yaşındaki gazeteci, 16 Eylül 2000’de kaçırılmış, işkence görmüş ve 2 Kasımda da başı kesik olarak bulunmuştu (Bu satırları yazarken, dün gördüğüm Press adlı filmde Diyarbakırlı gazetecilerin çektiklerinin etkisi altındayım ve durmadan arada paralellikler kuruyorum.) Katliamı organize eden, dönemin Ukrayna İçişleri Bakanı Yuriy Kravçenko hayatta değil, 2005’te kuşkulu biçimde öldü veya öldürüldü (intihar ettiği  iddiası yaygın).

Ukrayna’da bu meselenin neden şimdi gündeme geldiği konusunda irili ufaklı bir sürü yorum var. Batı karşısında ülkenin imajının düzeltilmesi amacından iç siyasi kavgalara kadar. Ama ne olursa olsun, eğer dava yine sonuçsuz bırakılmazsa, bu, Ukrayna’nın hukuk devleti olma amacına doğru önemli bir adım atması anlamına gelebilir.

*       *       *

İsrail’in eski Devlet Başkanı Moşe Katsav 22 Martta 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hem de tecavüz suçu nedeniyle.

Bugün 65 yaşında olan Katsav, hem Ulaştırma Bakanı ve Turizm Bakanı olduğu dönemlerde (1988-1992 ve 1996-1999), hem de Devlet Başkanı iken birçok kadına taciz ve tecavüz ettiği iddiaları ayyuka çıkmıştı. Birçok kadın susarken başlayan dava sırasında yedi kadının ifade vermesi sonucunda, Katsav 7 yıl ağır hapis, iki yıl şartlı hapis ve 30 bin dolar tazminat cezasına çarptırıldı.

İsrail basınına göre Katsav, “eğer o tarihe kadar intihar etmezse” 8 Mayısta tek kişilik hücresine girecek.

Başbakan Benjamin Netanyahu, alınan kararın, ülkesindeki yargı sisteminin “gurur kaynağı” olduğunu söyledi.

*       *       *

Üç hafta kadar önce Fransa eski Devlet Başkanı Jacques Chirac hakkında bir dava açıldı. Chirac’ın daha Paris Belediye Başkanı olduğu dönemde yolsuzluk yaptığı iddia ediliyor.

Belediye’de partisinin yönetici ve militanları için sahte mevkiler uydurup devlet bütçesini yasadışı kullandığı öne sürülen 78 yaşındaki Fransız lider, 10 yıla yaklaşan hapis ve 150 bin euro para cezası talebiyle yargılanacak.

Başkanlık yaptığı 1995-2007 yıllarında dokunulmazlık nedeniyle açılamayan davanın sonuçsuz kalacağı yolunda yapılan epeyce yorum var. Ama olay yine de toplumun ve medyanın gündeminde.

*       *       *

Ukrayna ve Fransa’daki davaların ne olacağını göreceğiz. Ancak sonuç çıkan davalar da var. Örneğin, öğrenci ayaklanmalarını şiddetle bastırdıkları gerekçesiyle Güney Kore liderlerinden biri ömür boyu, öteki 22 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. 1995’te başlayan davada, vatan hainliği de dahil birçok iddia gündeme gelmişti. (Gerçi daha sonradan ikisi de affedildiler.)

Haiti’nin eski diktatörü Jean-Claude Duvalier, 1971-1986 yıllarında işlediği ekonomik ve siyasi suçlardan dolayı 1986’da ülkesinden kaçmıştı. 25 yıl aradan sonra banka hesaplarını kurtarmak için ülkesine dönen Duvalier, şimdi yargı önünde.

Kırgızistan’ın eski lideri Kurmanbek Bakiyev de benzer iddialarla aranıyor.

Peru’nun eski Devlet Başkanı Alberto Fujimori ve İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi hakkında verilen yargı hükümleri ve süren davaları da ekleyelim.

Hatta “tanık” sıfasıyla bile olsa, Irak savaşıyla ilgili olarak İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in hakim karşısına çıkarılması önemlidir.

Türkiye’ye gelince. O noktada duralım ve yorumu okura bırakalım.
 
 
***********
 

Kızıl Meydan'da ‘halkla ilişkiler’

Arkadaşımla Kızıl Meydan’da dolaşıyoruz. Çoktandır geç saatte gelmemiştik buralara. Hava oldukça sakin. Ve ortalık kalabalık.

Kalabalıkta etrafa özel bir ilgiyle bakan bazı kızlar dikkat çekiyor. Biz de birilerinin dikkatini çekmiş olacağız ki, bir çift güzel kız yanımıza yaklaşıyor. Yüzlerinde “böyle durumlarda” kullandıkları masum gülücük.

Rusça aksanıyla “r”leri epeyce kulak tırmalayan bir İngilizceyle bize yakınlık gösteriyorlar:

- How are you?

Hemen Rusça cevap verip de kızların havasını bozmanın ne alemi var! Biz de, Türkçe aksanlı bir İngilizceyle iyi olduğumuzu söylüyoruz.

Söyleşi başlıyor. Söz işten-güçten açılınca, kızlardan biri beklemediğimiz bir espri patlatarak bizi güldürüyor:

- Public relations, diyor.

Yani yaptıkları işi “halkla ilişkiler” olarak tanımlıyor.

Ama söz fazla uzamayacağa benziyor. İngilizce rezervleri onları kısa sürede sadede gelmeye zorluyor. Biri geceyi nasıl geçirmeyi düşündüğümüzü soruyor. Öteki sanki bizim yerimize cevap verircesine birlikte yaşayabileceğimiz mutluluktan dem vuruyor ve ekliyor:

- Not expensive! Only 300 dollars…

Demek fiyatlar yükselmiş. Yoksa bizim kılık kıyafetimiz fazla mı iyi?

Ekmek parası peşindeki insanların zamanını boşuna almak doğru değil belki. Ama hem merakımızdan, hem de, ne yalan söyleyeyim, böyle güzel kızlarla – bizi az sonra onlardan sonsuza dek ayıracak son sözümüzü söyleyene kadar bile olsa – söyleşmenin keyfinden dolayı, kısa kesmeyi düşünmüyoruz.

Hangi otelde kaldığımızı soruyor birisi. Sanki ille de bir otelde kalmamız şartmış gibi. Moskova’da evde yaşadığımızı söylediğimizde kızlardan daha çok konuşanının yüzündeki gülücük donuveriyor. İri mavi gözlerinin üzerindeki hilal kaşlarını çatarak soruyor:

- Siz aslında Rusça biliyorsunuz, değil mi?

Sesindeki bu vurguyu bozmadan “Aldattın beni zalim” şarkısını rahatlıkla söyleyebilirdi, diye düşünüyorum.

Oyunun sonuna geliyoruz. Konuşma Rusçaya dönünce kızlar ciddileşiyor. Halbuki ana dillerinde konuşurken şu bir türlü öğrenemedikleri İngilizcenin ağır yükünden kurtulmanın rahatlığını hissedebilirlerdi.

Biz kibarca durumu idare etmeye başlayınca onlar yine umutlanıyorlar.

Sonra anlatıyorlar. Buralarda en iyi “yolunacak” tiplerin, büyük otellerde kalan yabancılar olduğunu, ötekilerin yeterince karlı ve güvenli olmadığını söylüyorlar.

Birinin yaşının 25, ötekinin 18 olduğunu öğreniyoruz. Büyüğü eskiden mühendismiş. Şimdi “verimli” bir gece, o dönemki bir yıllık ücreti kazandırıyormuş. Küçüğü ise okuldan sonra hemen “mesleğe” başladığını söylerken, sanki kaçınılmaz kararı arkadaşından daha çabuk aldığını vurgulayarak üstünlüğünü hissettiriyor. Büyüğün bir çocuğu, küçüğün bir sevgilisi varmış; her ikisinin de “meslekten” haberi yokmuş.

Söyleşi bizi medyanın sonuna getiriyor. Kızlardan biri korktuğumuz soruyu soruyor:

- Söyleşiye devam etmemiz sizin 300 dolarlara bağlı…

Kızlara veda ederken bu kez bizim yüzümüzdeki gülümsemenin sahte olduğunu düşünüyorum. Neşemiz kaçmış uzaklaşıyoruz meydandan.

Kızlar ise tam tersine, meydanın merkezine, Lenin’in yattığı yere doğru adımlarını sıklaştırıyorlar.