Hafta sonumuzu ‘deneyimli’ politikacılardan, korkunç senaryolar dinleyerek geçirdik. ‘Açılım’ paketini değerlendirirken çoğu...

Hafta sonumuzu ‘deneyimli’ politikacılardan, korkunç senaryolar dinleyerek geçirdik. ‘Açılım’ paketini değerlendirirken çoğu o eski, bildik taktiği kullandılar:
Korkularımıza seslendiler!
Her zaman olduğu gibi korkular üzerinden yönlendirmeye çalıştılar bizi!
Düşündüm de ne çok korku ürettiler bizim için bu ülkede...
Yüreklerimize nasıl da çeşit çeşit korku saldılar yıllar boyunca...
Zihinlerimiz, neredeyse her konuda dikkatlice üretilip üzerimize boca edilmiş bin bir çeşit korkudan oluşan bir çöplük gibi...
Bölünmekten korktuk...  Birleşmekten de...
Esaretten de korktuk...  Özgürlükten de...
Yabancılardan korktuk...   Kendi insanımızdan da...
Korktuk!
En çok da korkulara teslim olduğumuzu, korkularla yönetildiğimizi, kulaklarımıza sürekli yeni korkular fısıldandığını ve bizim giderek bunların bağımlısı olduğumuzu fark etmeden; kendimizle yüzleşmekten korktuk...
Oysa ne garip çelişkidir bu:
Çocuklarını kahramanlık öyküleriyle büyüten, kendi cesaretlerine kendileri hayranlık duyan tüm toplumlar aslında korkuları üzerinden yönetilir. 
Abartılı kahramanlık sloganları barışı değil, savaşı düşündürür insanlara.
Ve böylece kolaylaşır insanları yönetmek!
Bugünlerin güncel konusu ‘açılım paketi’ üzerinden bölünmüşlüğümüz, parçalanmışlığımız da bu korkular yüzünden değil mi?
Adını eleştirenler de var, henüz açıklanmamış içeriği beğenmeyenler de...
Tatlı bir heyecan duyanlar da var, şizofrenik bir sessizliğe bürünenler de...
‘Bu politika sadece, dağ fare doğurur’ diyor bilenler, deneyimliler...
Yine de kimimiz hazırız o fareyi kucağımıza alıp sevmeye; kimimiz fareyi sıkıştıracağımız kapanı hazırlıyoruz bir köşede sessizce...
Ancak vurduysa eğer saatimiz,
Ve bu vakit yıllardır beklenen o vakitse eğer,
İçine düştüğümüz iletişimsizlik çözülecekse ve korkular yıkılacaksa artık...
O zaman açılım paketinin yanına küçük ilkyardım paketleri de konmalıdır belki de.
Yıllardır korkmayı, korkutulmayı normal bir insanlık hali zannetmiş bizler için...
‘Yüksek’ politikanın gölgesinde sürüklenmiş ortalama insanlar için...
Ve dayanışmayı unutmuş yılgın yüreklerimizi sarıp, sarmalamak için...
Küçük bir ilkyardım paketi.
Çünkü bir sarkaç gibi kahramanlıklar ve korkular arasında gidip gelmek de şiddet yaşamaktır. Korku imgeleriyle beslenmek yaralar açar toplumların yüreklerinde. İnsanları nedensiz hırçınlıklara, karmaşaya, sığ milliyetçiliğe sürükleyen de elimize geçen sayısız fırsatın yitip gitmesi bu yapay korku yüzündendir. İşte bu yüzden, dost ellerce hazırlanmış bir ilkyardım paketi de gerekli şimdi çoğumuza. Hatta en güzeli elbirliğiyle hazırlamak bu paketi. Herkes karınca kararınca bir şeyler eklesin diye...
Belki bir Mehmed Uzun kitabı gelir bir dosttan.
Ya da bir Rojin parçası bir başkasından.
Benim katkımsa Selim Temo’dan:
niye mi tutuyorum ellerini / niye mi dönüyorum köklerime
sen ki birden çok, çoktan fazla / ve kelimenin birkaç anlamıyla dişi
ve ben tutuşmalıyım Tamara / 
bir aşk da mutlu bitsin!