Biz batının ilmini sanatını almadık. Maalesef değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık" Ocak 2008 R.T. Erdoğan.....

Vurgun yedim... kendi halinde bir balıkçının yosun tutmuş ağlarına takılan sefil bir küçük deniz kızıyım... pullarım safran rengine dökülüyor... kendi yurdumda susuz kaldım, kuruyor, buruşuyor, ve kimi zaman kendimi buzdolabında unutulmuş bir peynir parçası gibi hissediyorum... serin dalgaları arayan gözlerime birileri taze kan kokan kibritler çakıyor, saçlarım alev topu... söğüt ağaçlarının gölgesinde ve günün beş vakti, ahlaksızlığımın arapça mealleri okunuyor... "senin annen ahlaksızın tekiydi, yavrum... sakın ola benzemeyesin ona... sahip olduğun genlerin bir kısmı sana annenden geçti... ve sen bir ömür boyu, o kötü tohuma başkaldır-malı ve ahlaklı bir varoluş amacı gütmelisin... senin annen, bizim soylu değerlerimize hep karşı durdu ve sefalet içinde son buldu ömrü... sen hep bizler kadar "en ahlaklı" olmalısın... anneni unutman gerek... senin anan da baban da bizleriz artık... ve bizler kadar ahlaklı olan henüz gelmedi yeryüzüne... batıyı unut! Şimdi yuvaya dönmek zamanıdır..."

Zaman susuyor birden... ve o sefil duruşuma neden olan karşı çıkışlarım ve meydan okumalarıma neden olan ne her varsa, öfkeyle dikiliyor karşıma... o an anlıyorum, doğabilseymiş şayet, bir de oğlum olacakmış... "al da bak" diyor kutsal topraklar büyücüsü, elindeki sihirli küreyi fırlatarak... "bak ve gör, bizim değerlerimize tümüyle ters düşen o batının ahlaksızlıklarıyla yaşıyor soyunun devamı... gör ve utan!..."... tutamıyorum kendimi, ve kendi kendini anlatıyor hikaye gerisini... yorulmuşum... söğüt ağacından yapılan bir çorbaya içiriyorum kederimi...

yine batıda (!) bir yerlerdeyiz... Kızım kendini asmaya yelteniyor... okuma yazması yok... geride kalanlara bir mektup da bırakamayacak... yalnızca kızlarda bulunan namus denen şey, benim kızımda da varmış ve "kirlenmiş" nasıl olduysa... o beceremezse kendini öldürmeyi, oğlum çekecekmiş tetiği... oğlum, "namus" barındıran hücrelerden yoksun bir bedene doğmuş... kirlenmek korkusu yok... kirlenecek tek yeri, önüne çıkan her kıza göz koyan o çamurdan elleri... kızımın hiç suçu yok... tek suçu, sevmek olmuş... oğlum kızımı vurmuş... ve bitirir bitirmez o kutsal görevini, çeşme başındaki kızlara laf atmaya göz koymuş...

Kızım meğer ölmemiş... yine Batı ülkelerinde sıkça yaşanan (!) bir başka geleneğe kurban gitmiş... henüz 12 yaşına bile basmayan kızıma, seksen yaşlarında bir adam musallat olmuş... kızımın kaçacak yeri yokmuş... ve ilk tecavüz gecesinin gerçekleştiği o gecenin sabahı, kızım kendini vurmuş...

Kızım yine ölmemiş... batıda tüm ahlaksızlıklar, işte böyle hep ölümsüz ve derin soluklu olurmuş... Bay Başkan boş yere konuşmazmış... kızım belki de beş yaşlarında, boyundan büyük bir seccadenin üzerinde, birilerinin başına geçirdiği bezden bir çuval parçasının sersemliğinde ve kutsal kitaplardan birinin altında ezilircesine, kadın olarak doğuşuna zulmeder olmuş... kızıma yalnızca bir yatak arkadaşı olmaktan öteye gidemeyeceği buyurulmuş... batının tüm erkekleri, hangi yaştan olursa olsun gördükleri kadınlar, saldırmaya hazır dururlarmış her köşenin başında... ve bu tecavüz girişimlerine, beş yaşındaki kız çocukları bile engel olamayacağından belki de, her biri sırayla bez torbaların içine sokulur olmuş... kısaltmalı cümleleri... sonu gelmeyecek başka türlü, kimi ahlaklı (!) duruşları dile getirme yöntemleri...

Töre cinayetlerine kurban edilen kız çocuklarının ve kadınların sayısının günbegün çoğaldığı, kimi zaman ölümüne iç çekişlere bedel "berdel" düğünleri, onüç- onbeş yaşına bile basmamış küçücük kızların dedeleri yaşındaki adamların tecavüz planlarına ev sahipliği yapılarak dört koyun ve üç büyükbaş hayvan karşılığı satıldığı, oğlan çocuklarının erkekliğe (!) geçiş sürecinde o uluorta belden aşağı kıyımlarının, horonlar tepip halaylar çekilerek utanmadan ve çırılçıplak sergilendiği ve kız çocuklarının kadınlığa geçiş sürecinin en keskin tokatları yiyerek ve köşe bucak saklanarak, o bildik sünnet törenlerinin hediyelerinden yoksun bırakılarak gerçekleştiği; ergen oğlan çocuklarının babaları eşliğinde ve utanmadan bir genelevin kapısından rüşvet karşılığı adım atarak ve yine uluorta sergilediği bakirliğe veda törenleri ve babaların bu pornografik hikâyeyi oğulları sırtlarının sıvazlayarak her önüne gelenle paylaştığı; yine aynı ahlaklı (!) oğlan çocuklarının evlendikleri güne kadar bedenlerini sundukları kadın sayısının azımsanamayacak çokluğu ve gelin adaylarında, kendilerinin çoktan kaybettiği o dokunulmamış teni şart koşma zavallılıkları ve yeni gelinlerin bellerine bağladıkları kan kırmızısı kuşaklar; memleketimin kimi milletvekillerinin ve dahi belediye başkanlarının toplam dört kadınla aynı evde birlikte yaşayabiliyor olması ve yine utanmadan nöbet saatleri önceden belirlenmiş o sefil oynaşma halleri ve gerçekte milletin kimi vekillerinin öyle sanıldığı gibi "dokunulmaz" değil, sekiz elli ve dört başı illa ki en iç gıcıklayan renklerde bez parçalarıyla bağlı bir dişiye bedenini her gece "dokundurtmak" sevdasıyla yanıp tutuştukları gerçeği; hayattaki tek amaçlarının ve doğuş nedenlerinin erkeklerin bedensel zevklerini tatmin etmek ve kendilerini de yine bu şehvet dolu beklentilerin doğrultusunda tatmin etmek olduğu sanrılarıyla kimi mahrem (!) yerlerini baştan aşağı örten kadınların çoğaldığı; yapılan istatistikler sonucu en çok porno içerikli yayımların ve alkollü içeceklerin tüketildiği ve mutaassıp (!) olmasıyla ün salmış kentlerin varlığının sarsıcı ve acı gerçeği; değil bir başka ülkenin faşist vatandaşının dokuz insanımızın canını bir acı vatanda ateşlere kül etmesi, kendi memleketinde aynı dili konuştuğu insan kılıklı "inanan" yaratıklar tarafından Sivas ellerinde ateşlere kurban verilen onlarca memleket insanının "biz kafir doğanlar" tarafından tutulan onulmaz yası; ramazan aylarında, kimi "inananların oruç tutmayanları gözü dönmüş bakışlarla taciz ettiği, sokak ortalarında tekme tokat öldürmeye kutsal yeminler ettiği ve yine Van'daki bir üniversite öğrencisinin aynı kutsal günlerden birinde karnını iki lokma ekmekle bir ders arası doyurmaya çalıştığı için, şişlenerek katledildiği; bir olasılık aç insanların ne halde olduklarını anlamak adına gerçekleştirilen oruç sonrası hazırlanan sofralarda hiçbir fakir insanın görmediği ve görmesinin de mümkün olamayacağı kadar bol çeşitte yemeğin tıka basa yenip midelerin bile yalancı ezanlara durduğu; dinini değiştirip müs-lümanlığı seçen bir hıristiyan kucaklarda taşınıp adına methiyeler düzülürken, hıristiyanlığı seçen bir müslümanın ölüm fermanlarının verildiği ve bu koca gezegende saklanacak yer bulmakta bile güçlük çektiği; güvercin bakışlı Hrant'ı sırtından vuran o sefil yaratıkla bir utancın hatıra fotoğrafına poz veren polislerin şimdilerde kim bilir hangi kanlı eylemlere coplarıyla yarenlik ettiği; onurundan ödün vermeyen ve sözünü sakınmayan gazetecilerin fişlendiği; din adına cinayetlerin işlendiği; bilimden ve medeniyetten yoksun soylarına ölümcül hayatlar vermek için o karanlık tohumlarına yakışır cılızlıkta gönüllü kölelik yapan kadınları sahil kasabalarında denize naylon poşetler içinde girerken, yanlarında ahlak nöbeti tutmak üzere gelen ve "biz ötekileri" defalarca gözleriyle taciz eden o çirkin bakışlı "sözde" namuslu erkeklerin günbegün çoğaldığı bu ülkenin, ahlaksız düşlere yatan kızıyım ben... erkek bedenlerinden uzak tutulan ve başka bedenler üzerinden savunulan türban ve "özgürlük" söylemlerinin beni bir köleye çevirmesine asla olmayacak iznim... benim doğduğum toprakların sahip olmasını düşlediğim asıl değerler, buna geçit vermiyor... yakındır elbet kendi gerçeğimin temize çekileceği günler... yarından bile yakın... affet beni Bay Başkan... her şey şimdi başlıyor!