Geçtiğimiz cumartesi günü Hürriyet gazetesinin ekonomi sayfasında, Ceyhun Kuburlu imzalı bir haber okudum.

Geçtiğimiz cumartesi günü Hürriyet gazetesinin ekonomi sayfasında, Ceyhun Kuburlu imzalı bir haber okudum. Sanırım  Sayın Kuburlu bu verileri resmi belgelerden elde etmiştir. Çünkü, ortalıkta dolaşan söylentilere göre bu rakamlar daha da yukarıda gibi görünüyor. Biz de konunun bu yönünü bir tarafa bırakıp resmileşen ölçülere göre olayı değerlendirelim.

Konunun başlığı şöyle “3 büyükler beş yılda 4 yabancı hoca kovdu, 16 milyon avro tazminat ödedi.” Evet, hatalı okumadınız tam tamına 16 milyon avro, yani yaklaşık 32 milyon Türk Lirası,. asgari ücretin 500 liralar civarında olduğu bir ülke için büyük para değil mi? Üstüne üstlük bu bedelin karşılığında alınan ürün ise koskocaman  “0", yazıyla “sıfır." Kısacası sokağa atılan milyonlarca lira para...

İşin bir boyutu böyle:

Diğer yöne bakacak olursak, işine son verilen çalıştırıcılar, bugün futbol adına kalbur üstü insanlarıdır.

Vincente Del Bosque, Luis Aragones, Christoph Daum ve Frank Rijkaard. Korkarım yakın bir gelecekte bunlara bir de Guus Hiddink eklenmez. Çünkü, yeniçeriler onun için de “alt oyma" işlemlerine başlamış görünüyor.

Bu isimler Avrupa, hatta dünya  futbolunun ilk on sırası içinde yer alacak ölçülerde olan insanlardır. Ne var ki, Türkiye'de ne büyüklükleri, ne de uzmanlıkları bırakılmıştır. Spor  biliminden bi haber olanlar, adamcağızları öyle bir hale getirmişlerdir ki ülkeden ayrılırken bildiklerini de unutup, “Biz nereye gelmişiz" diye hayıflanmadan edememişlerdir.
Antrenör kıyımı konusunda Türkiye'de öylesine büyük bir cadı kazanı kaynamaktadır ki, bunun içinde pişmemek mümkün değildir.

Şimdi giden paralara mı yanalım yoksa bu değerlerden hiçbir şekilde yararlanamadığımıza mı, bilemiyorum? Üstelik istikrarsızlık da bunun cabası...

Son yıllarda Türkiye'de altyapıdan futbolcu yetişmiyor diye bir serzenişle karşı karşıyayız. Bu serzenişin haklılığı da ulusal futbol takımımızın oluşumu sırasında ayan beyan görünmektedir. Durum bu haldeyken, bu yabancı çalıştırıcılarla anlaşma yapılırken, altyapının organizasyonunun sağlanması koşulu maddeler arasına konulamaz mı veya çalıştırıcılara  üstyapı yerine altyapıda görev verilemez mi?

Sanıyorum bir şekilde bu insanlardan yararlanma koşulu yaratılabilir. Bu konuda bir çözüm bulunabilirse en azından futbolumuz adına bir katkı sağlanmış olabilir.

Bilindiği üzere Türkiye'de kıyım sadece yabancılarla doğru orantılı yapılmamaktadır. Kendi insanımız olan ve adına “yerli antrenör" dediğimiz  kişilerin görevlerine son verilmesi daha da üst boyutlarda yaşanmaktadır. Şu sıralar ligin yarısının yarısı olmadan antrenör değişiklikleri gündeme düşmeye başlamıştır.

Çünkü, onlar için kıyım daha rahat yapılabilmektedir. Ücretleri azdır ve sözleşmelerinde olsa bile tazminat ödenmesi gibi bir zorunluluk yoktur.

Kısacası onların hali daha bir içler acısıdır.

O halde bu ülkenin çalıştırıcıları da; güçlenmeli, bilimsel verilerle bilgi donanımlarını artırmalı ve örgütlenmelidirler.