Geçen hafta araya giren SHP’nin yeni başkanı Hüseyin Ergün meselesi nedeniyle ara verdiğimiz, 4 haftadır devam ettiğimiz aydın...

Geçen hafta araya giren SHP’nin yeni başkanı Hüseyin Ergün meselesi nedeniyle ara verdiğimiz, 4 haftadır devam ettiğimiz aydın tartışmasına kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Yazı başlığımız hâlâ gerginliğini hissettiğimiz aydınlara dönük iki seçeneği gösteriyor. Aslında bu iki seçenek Marksizm içinde birbiriyle ilintili ama özgüllükleriyle de birbirine indirgenemeyecek iki ayrı alan sayılabilir. İlkini tarihsel materyalizm  ikincisini ise diyalektik materyalizm tartışabiliriz.
Tarihsel materyalizm derken kastedilen tarihsel süreçleri ve olguları sınıf mücadelesi, sınıflar, toplumsal biçimlenmeler (ideoloji, siyaset, iktisat vb) çerçevesinde açıklamaya ve yorumlanmayı anlamak gerekiyor. Her şeyden önemlisi ise varolan’ın aşılmasına dönük bir yönelimi ve politikliği  taşımasını anlıyoruz. Bütün soyutlamalarıyla beraber “somut durumun somut analizi”. Maddecilik teriminin öncelikli anlamı budur.
Diyalektik materyalizm kavramı ise öncelikle felsefe, bilgi ve bilim süreçleri tarafında kullanılan bir işleyişe sahip. Doğanın diyalektiğinden, bilgi-zihin-madde arasındaki karmaşık ilişkilere, oradan meşhur tez, anti-tez ve sentez gibi ünlü üçlüye devasa bir alanı kuşatır. Diyalektik maddeciliğin bir yöntem vurgusu ve açıklamaya dönük eğilimi kuvvetlidir. Örneğin “bilinç mi maddeyi ya da madde mi bilinci belirler” sorunu öncelikle bilginin ne’liğine ilişkin felsefi  temelli bir sorudur. Ya da atom altı parçacıklarına dönük diyalektik maddecilik çerçevesinde önermeler sunulabilir. Özetle bir “temel” yöntem olarak diyalektik maddecilik bilgi’ye ve kafa emeğine dönük bir yoğunluk taşır.
Elbette tarihsel materyalizm yöntemsel olarak diyalektik materyalizm ile sıkı ilişki olsa da bu iki alan aynı zamanda birbirine indirgenemez. Maddenin kendi başına bir siyaseti, sınıfı ve politikası olamaz; atom parçacıklarının da doğal olarak. Bu iki alanın ayrılığı da Marksizm içinde son zamanlara kadar çok tartışılmamış bir konu olarak önümüzde duruyor.
Bu iki kısa açıklamadan sonra yazımızın başlığına gelirsek Bağ-Kur kuyruğundan bahsetmek tarihsel materyalizm kapsamına girmekte. Bir insana bu kuyruktan bahsederek sınıfsal, politik birçok yöne açılım sağlanabilir; ayrıca belli bir kolaylığı ve somutluğu da vardır.
Darwin örneğine gelirsek; doğanını diyalektiğinden, evrimden ve bilimden bahsetmek fazlasıyla tarihsel materyalizmle ilgili olsa da; bir tarafıyla oraya indirgenemez. Üstelik bu konudan bahsetmenin, kafa emeğinden ve eğitimden gelen belli sınırlılıkları da vardır. Bütün bu çıkmalardan sonra aydın sorununa geldiğimizde, şunu söylemek mümkün: diyalektik materyalizmin çerçevesi önemli ölçüde onun tarihsel veriliğiyle ilgilidir. Aydın ağırlıklı bir sol politik süreçte diyalektik materyalizmin bir önceliği olduğu söylenebilir. Yani önce belli bir formasyon gerektiren Darwin’i anlatmak ve insanları ikna edip; sonra Bağ-Kur kuyruğu sorununa geçmek gibi… Fakat bu bilimci döngü günümüze kadar sonuçsuz devam etmekte…
Girdiğimiz yeni aralıkta, Bağ-Kur kuyruğunun ya da kredi kartı borcunu anlatmanın, Marksizme verdiği anlaşılırlıklar ve tarihsel kolaylıklar var. Bu anlamda öncelikleri değiştirmek ; sürekli kafa emeğini ve "açıklamayı" imtiyazlandıran bir anlayıştan vazgeçmek gerekecek;  öncelikle tarihsel materyalizm yani…
Gelecek yazı devam edeceğim.