Son yılların gözde mesleği, terör uzmanlığı. İyi de kazandırıyor herhalde, bir zamanların medyumluğu gibi.

Son yılların gözde mesleği, terör uzmanlığı. İyi de kazandırıyor herhalde, bir zamanların medyumluğu gibi. Her gün her televizyon kanalında birkaç tanesi; hatta, bazıları aynı anda birkaç kanalda, canlı veya kayıttan… Ancak, peşinen açığa düşüyorlar; zira hepsi, bir terör örgütünün varlığı ön kabûlünden kalkarak yola çıkıyor. Terör örgütü; yani, tek amacı doğrudan doğruya terör yaratmak, nihaî hedefi de terorizm olan bir örgüt. Münhasıran meczuplardan oluşmuyorsa, böyle bir örgütün varlığından ancak meczuplar söz edebilir: Meczup; yani, cezbeye kapılıp kafayı yemiş, kendinden geçmiş. Meczupluk hâli o kadar yaygın ki, “PKK terör örgütüdür” demeyi reddedenler de, konuya, böyle bir örgüt türünün zaten olamayacağı noktasından girmeyi akıl edemiyorlar. Ama bu, boşlukta, kendiliğinden oluşmuş bir akıl tutulması değil: Son yirmi-yirmibeş yılda, Arapça kökenli, ama en az üçyüzelli yıldır kullandığımız tedhiş ve ondan türettiğimiz tedhişçi kelimeleri dilimizden, dolayısıyla terör/terorizm ile dehşet/dehşet salan eylemde bulunma arasındaki anlamdaşlık/özdeşlik/zorunlu bağ da zihnimizden silindi, daha doğrusu sildirildi. Sildirildi; zira, biz kendisini her ne kadar Fransızca’daki biçimiyle almışsak da, terör kelimesi aslen Latince kökenli; yani, binlerce yıldır var; ancak ‘terör örgütü’ ve ‘terörle mücadele’ şeklindeki kavramsallaştırmalar, sadece bizde değil, esas olarak Batı’da da son onbeş-yirmi yılın ürünleri; yani, Yeni Dünya Düzeni paradigması içinde anlam kazanmış, kendilerine anlam biçilmiş ideolojik araçlar. Yeni Dünya Düzeni dedikleri şey ise liberal kapitalizm hem yer yüzünün bütün noktalarında hem de hayatın bütün alanlarında yürürlük kazanırken/kazanabilsin diye en yüce değer olarak ‘insan hakları’nı vaz’edip, sonra da, bu hakları ihlal eden rejimleri yıkıp demokrasiyi tesis etmek adına savaşların çıkartıldığı, hatta savaş adını bile kullanmaksızın, dolayısıyla savaş ilânına bile gerek görmeksizin koca koca ülkelerin işgal edilerek milyonlarca insanın öldürülmesi; yani bir yandan insan hakları retoriğine zirve yaptırırken insan hayatını mümkün olan en ucuz düzeye indirmek. Terörle mücadele, terör örgütü, terorist devlet parametreleri işte tam bu noktada işlevsellik kazanır: Bir kişi, örgüt veya devlet eğer terorist ise artık bir hak öznesi de değildir; terorist, toprakları, savaş ilân etmeden de işgal edilebilen devlet; ne zanlı vatandaş ne de düşman askeri, hiçbir hukukî konumu bulunmadığından kendisine her şey yapılabilecek insan demektir. Kısacası ‘terörle mücadele’, devletlerin kendi kendilerine çıkartıp imzaladıkları ‘haydutluk yapma açık çeki’dir.  Bu bağlamda Türkiye’ye özgü olan ise, ‘terör’ün ‘tedhiş’i tümüyle dilden silmesi sonucu, terorizmin ‘insanları yıldırmak üzere etrafa dehşet salma, bunun için de  muhasım, dolayısıyla herhangi bir saldırıya ne zihnen hazırlıklı ne de fiziken karşı koyma gücüne sahip olmayan hedeflere beklenmedik yer, zaman ve vesilelerle şiddet uygulamak’ şeklindeki davranışsal/eylemsel içeriğinden kopartılmış olmasıdır. Bu durum da gerek bireyler, gerekse örgütler artık eylemlerinden bağımsız olarak terorist olarak nitelendirilebilecekler, tıpkı Engizisyon mahkemelerinkine benzer ‘öz’ temelli yargılama ve infazlar hukukî bir meşrûluk kisvesine sahip olabilecektir: Engizisyoncu mantık, şeytana ruhunu satıp onunla özdeşleştiği ölçüde bu durumu açık etmemek üzere melekmiş gibi davrandığına hükmederek, gerçekten de melek gibi binlerce insanı diri diri yanmaya göndermiştir; yani, insanın fiiliyatta neler yaptığı değil, isterse iyi şeyler yapıyor olsun kime/neye hizmet ettiği önemlidir. İşte, tam bu noktada da hukukun en evrensel ilkelerinden ‘yasayla tanımlanmamış -içeriği insan eylemi düzeyinde belirtilmemiş-  suç olmaz’ı devre dışı bırakmanın önü açılmış olur; zira, belirli bir örgütü terör örgütü ilân ettiniz miydi, o örgüt de aynı şeyi istediydi diyerek, diyelim yoldan geçen insanlara karanfil dağıtmaktan sarılı yeşilli gömlek giymeye kadar her türlü insan davranışını teröre destek/terör propagandası olarak yargılayıp cezalandırmayı yasal bir kılıfa sokma imkanını elde etmiş olursunuz; ki bunun da adı faşizmdir: Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılmasından yana tavır alıp çaba göstermeksizin demokrasiden/demokratikleşmeden söz eden, ya zihnen çatlak, ya da ahlaken yamuktur.