Teşekkürler diyerek girmem lazım yazıya. Hem kazanan Fenerbahçe’ye hem de kaybeden Beşiktaş’a teşekkürler…

Teşekkürler diyerek girmem lazım yazıya. Hem kazanan Fenerbahçe’ye hem de kaybeden Beşiktaş’a teşekkürler…

Yakın geçmişe çevirip zihnimi, söyle ağız tadıyla izlediğim, futbol işte budur dediğim bir derbi görmeyeli kaç sezon geçti anımsayamadım. Kavga/dövüşle başlayıp biten, su şişelerinin ve yabancı maddelerin havalarda uçuştuğu, toplu halde kırmızı kart histerilerinin yaşandığı derbilerin içinden keyif veren bir maçı bulup çıkarmak ne de zor şeymiş…

Neyse ki; bunca derbi garabetinin sonrasında uzun seneler hatırlayabileceğimiz bir futbol şölenine sonunda tanıklık edebildik. En azından benim için Beşiktaş-Fenerbahçe maçından sonra arta kalan duygu buydu…

Her 30 dakikada bir oyun üstünlüğünün bir takımdan diğerine geçtiği kaç maç gördük ki son zamanlarda?

Keşke Hakem Cüneyt Çakır’da bu iki takımın ortaya koyduğu performansa yakın bir çizgi tutturabilseydi. Sezon başından beri sıkça dile getirilen hakem hatalarını asla malzeme yapmamama rağmen, Çakır’ın maç içerisindeki birçok kararının skandal derecede hatalı olduğunu söylemek zorundayım. Verilen/verilmeyen penaltı ve kartların eleştirilerini hemen hemen tüm medya organlarında görmek mümkün. Ama benim Cüneyt Çakır’ın yönetiminde gördüğüm asıl hata bu değildi. Oyun içindeki en önemli kurallardan biri olan “avantaj kuralını” defalarca yanlış uygulayan Çakır, iyi bir hakemin yapmaması gereken ne varsa resmen sahada onu yaptı...

Elbette alınan bu galibiyet Fenerbahçe takımının anasının ak sütü gibi helal bir galibiyettir. Ama tek başına Fenerbahçelilerin sayesinde midir, tartışılır. Zira gerek Bernd Schuster’in kadro tercihi, gerekse Matteo Ferrari’nin 2-1 galip oldukları bir dakikada Diego Lugano’ya dirsek atarak hem kırmızı kart görmesi hem de penaltıya sebebiyet vermesi Aykut Kocaman için gecenin güzel geçeceğinin garantileriydi!

Bunların üzerine Schuster’in yaptığı Necip Uysal-Marco Aurelio değişikliği ise tam bir fiyasko oldu. Bu sayede o ana dek ortalarda görünmeyen Alex de Souza, hem ne kadar tehlikeli bir silah olduğunu ortaya koydu hem de gol krallığı yarışında iyice zirveye kuruldu…

Tabii ki derbiye damgasını sadece futbol vurmadı. Sahada oynanan güzel futbol kadar saha dışındaki olaylar da yazıldı, çizildi…

Devre arasında yaşanan ve her iki takımın üst düzey yöneticilerinin de karıştığı (Aziz Yıldırım ve Sinan Vardar gibi) yumruklu kavga, bana bir kere da sporda şiddet yasasının eksik ele alındığını düşündürttü.

Evet… Ne acı ki; bu kavgayı yaratanlar, aylardan beri TBMM Komisyonlarında sporda şiddetin önlenmesi için brifingler veren ve akıl danışılan o kelli felli yöneticilerden başkaları değildi!

Spor kamuoyunda kanaat önderi olarak anılan bu çapsızların yeni çıkacak yasadaki paylarını düşünmek bile beni rahatsız etmeye yetiyor. Lafa gelince sanki Fair Play’in yılmaz savunucuları gibi konuşan bu yöneticilerinin gerçek yüzlerini bu maçla bir kere daha görmüş olduk. Umarım Türkiye Futbol Federasyonu ve TBMM ilgilileri de görmüşlerdir…