Siyasal iktidarlar her zaman, her yerde yapmışlardır: Kendi açılarından önem taşıyan kritik bir hamleyi, kamuoyunda yankı bulacak başka bir açılımla “eşleştirme”…

Siyasal iktidarlar her zaman, her yerde yapmışlardır: Kendi açılarından önem taşıyan kritik bir hamleyi, kamuoyunda yankı bulacak başka bir açılımla “eşleştirme”…

Bu “eşleştirme”, kimi örneklerde asıl kritik hamleyi haklı gösterecek, kimi örneklerde örtüp gizleyecek, başkalarında ise insanlara “onu yapıyor, ama bak bunu da…” dedirtecek mahiyettedir.

Bugünkü siyasal iktidar, bunlardan en çok üçüncüsüne başvurmaktadır.

İlk ikisi daha basittir. Örnek vermek gerekirse, Kore’ye asker göndermişseniz ve NATO’ya girmek için yanıp tutuşuyorsanız, hemen Türkiye’de komünizmin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu cümle âleme gösterecek seri tutuklamalara başvurursunuz.

Ülkede faşist katiller cinayet mi işliyor, kitle kıyımına mı kalkışıyor, “sen onları bırak Fatsa’ya bak” dersiniz…

Bunlar, fazla ustalık gerektirmeyen yöntemlerdir. Sonra, çantada keklik olmayanlara, etki alanının dışında kalan kesimlere hitap eden yanları da pek yoktur. Bu yöntemlerle, zaten yanınızda veya yakınınızda olan kesimleri biraz daha konsolide edersiniz, o kadar…

***

Üçüncü yöntem ise biraz daha ustalık gerektirir…

Yoksa tam da böyle değil mi?

Evet, ustalık gerekir de, ortalıkta hiç avanak insan olmasa bu ustalık söker mi?

Doğrusu bu konuda kesin yargıda bulunabilecek durumda değilim.  İnsanlara “tamam onu yapıyor, ama bak hiç olmazsa şunu da…” dedirten hamlelerin ne ölçüde ustalıkla, ne ölçüde de alıcı kesimin avanaklığıyla başarılı olabildiğini yüzde hesabıyla net biçimde ortaya koymak hayli güç bir iş.

“Tamam, kurunun yanında yaş da yanıyor olabilir, birtakım kişilerin yok yere içeri tıkıldıkları söylenebilir, ama en azından darbe yanlısı oldukları kesin birtakım kişiler de…”

Şimdi, insanlar böyle bir noktaya getirilebiliyorsa, burada mimarın ustalığının payı ne, bu noktaya gelen insanların aymazlıklarının payı ne, bunu kesinkes söyleyebilir misiniz?

Sadede gelelim: 

 “Tamam, Kürt siyasetine savaş açtılar, seçilmiş kişiymiş, avukatmış, bilim insanıymış, falanmış filanmış da dinlemiyorlar; ama en azından Dersim konusunda geçmişle hesaplaşma dirayet ve cesaretini gösterebiliyorlar…”

Bunu diyen çıkar mı?

“Dersim özrünün” zamanlaması, neye hizmet ettiği apaçık ortada olsa bile çıkar; üstelik öyle salt “sıradan yurttaşlar” arasından değil, aydın, duyarlı, yazar-çizer geçinenler arasından da çıkar…

***

“Tarihimizle yüzleşme” oltasının yakın dönemde işlevini ve etkisini yitireceği sanılmamalı.

En başta bu ülke solunun (en genel anlamda sol) tarih bilgisi kıt, özgüveni erimiş olduğu için bu olta sürekli atılacaktır. Son örnekte Erdoğan’ın Dersim olayları nedeniyle dilinden düşürmediği isimler İsmet İnönü ve Ali Çetinkaya (Kel Ali) değil mi?

Türkiye solu,

İsmet girmedi mi hala hapse

Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?

dizelerinin bir solcuya, Sabahattin Ali’ye ait olduğunu bilmez veya unutmuştur.  

***

“Tarihimizle yüzleşme” oltasının bundan sonra da atılacağı, çünkü oltaya geleceklerin pek tükenmeyeceği söylendi.

Ya gene “tarihimizle yüzleşme” adına örneğin Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde vatandaşlıktan çıkartılan “150’likler” meselesi gündeme gelirse?  (elbette iktidarın bir başka kritik hamlesinin “refakatçisi” olarak)

Kendi adıma “oltaya gelmeyeceğim” garantisini veremiyorum.

Bu 150 kişinin 32’si (yüzde 21’i) hemşerimdir (başta Gönen, Manyas ve Susurluklu olmak üzere Balıkesirli).

Kim bilir, belki gün gelir ben de bu sütunda “tamam, onu yapıyor, ama en azından…” gibisinden bir şeyler çiziktiririm!