50. yılını kutlayan World Soccer dergisinin bu ay çıkan ve Şampiyonlar Ligi ile Avrupa Ligi

50. yılını kutlayan World Soccer dergisinin bu ay çıkan ve Şampiyonlar Ligi ile Avrupa Ligi ön elemesinde mücadele edecek olan 112 takımı incelediği özel dosyasında sadece 4 takımın teknik direktörünün fotoğrafına yer verilmişti. Bunlardan birisi de Ertuğrul Sağlam’ın Süper Lig şampiyonluk kupasını kaldırırken çekilmiş fotoğrafıydı ve altında “Sağlam, tarihi yazan adam” yazıyordu. Bu başarıya imza attığı günde dahi hak ettiği övgüyü alamayan teknik adam bu sene kaldığı yerden yazmaya devam ediyor. Takımı, İstanbul’un büyüklerinin çok da istedikleri gibi başlamadıkları ligde firesiz yoluna devam ediyor ve dürüst olalım en net şampiyonluk adayı. Peki Türkiye’de bundan 12 ay önce kimsenin ihtimal bile vermediği bir olayı gerçekleştiren Bursaspor, daha 4 sezon önce 2. ligde mücadele ederken bunu nasıl yaptı? Daha doğrusu bu şampiyonluk, o zamanlar düşündüğümüz gibi, Bursaspor’la aynı karakteristik özelliklere sahip takımlar için bir “yapılabilirlik” mesajı olabilir miydi? Bu hafta Bursa’nın başarısını, içinde bulunduğumuz veya önümüzdeki sezonlarda uygulama şansı hiç de düşük olmayan takımlar için bir formül çıkaralım.

Teknik adam istikrarı: Bursaspor’un en önemli şanslarından birisi, kariyer hedefi olarak kendisine İstanbul büyüklerinden birinde görev yapmayı koymayan bir hocaya sahip olmasıydı, zira Ertuğrul Sağlam zaten bu takımlardan birinden istifa etmişti. Bu ortam onun başarıya gitmek için alışılmış yolu değil, engebeli yolu kullanmasını sağladı. Özellikle Anadolu kulüplerinin kendi aralarında yaptıkları hoca değişimleri ve Türkiye’de artık sezon başladıktan sonraki ilk 10 hafta içinde takım devralan hocaların sayısının abartılı rakamlara gelmesi teknik adamlara verilen kısıtlı zamanla hiçbir somut ilerleme kaydedilemeyeceğinin kanıtı. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin önde gelen takımlarından Dinamo Minsk’in başkanı Yuri Chizh göreve geldiğinden beri geçen son 10 yılda tam 23 teknik adam değiştirdi. Aynı dönemde kazandığı şampiyonluk sayısı ise 1. Belarus’un krallık tahtını BATE Borisov’a vermiş durumda. Onları örnek vermemin sebebi, başarısızlıklar karşısında, teknik adamın biletinin kesilmesinin sadece ülkenin önde gelen kulüplerinde değil orta kara kulüplerinde de bir alternatif olamaması. Türkiye liglerinde son 5 sezonda en istikrarlı performans gösteren 3 orta karar takımın, Bursaspor, Kayserispor ve İstanbul BŞB olması ve bu 3 takımın da hocalarının görevde ortalamadan daha uzun kalması aslında çok açık bir mesaj olmalı. Üstelik bu teknik adam istikrarı aşağıdaki maddedekinin bir öncülü.

Kadro istikrarı: Futbol takımlarının, birbiriyle aralarında uyum olsun ya da olmasın, bireysel yetenekleri iyi oyuncuların bir araya gelmesiyle başarılı olmayacağını artık kabul etmek lazım. Dünya futbolunun son transfer çılgını Manchester City’nin bugünkü kadrosunda, takımı Abu Dabi Grubu 2008’de satın aldığında da top koşturan sadece 3 oyuncu var. Bu onların zirveyi zorlamaları için daha çok yol gitmeleri gerektiğini gösteriyor. Real Madrid gibi bir “galaktik” takımın başına geçen Jose Mourinho’nun “benim takımlarım genelde ikinci senelerinde iyi performans gösterirler” itirafının arkasında da, İspanyol devinde bir kadro istikrarı oturtmak için zamana ihtiyaç duyduğunu vurgulaması var. Tabii ki Türkiye’de bu iş yukarıdan aşağıya olduğu gibi aşağıdan yukarıya da gidiyor. Birçok kulüp futbolculardan kısa zaman içerisinde verilmiş üst düzey performans bekliyorlar ama burada da bir ikilem karşımıza çıkıyor. Bu performansı, örneğin ilk 3-4 ayda veremeyenler yüksek ihtimalle izleyen transfer döneminde daha alt kademe takımlara gönderilirken, beklenen performansı verenlerin önemli bir bölümü maddi gücü yüksek takımların kıskacına giriyor. Burada da futbolcuyu takımından koparan bazı etkenler rol oynuyor.

Şehirlerin sosyal yapısı: Türkiye sosyo-ekonomik yapısı gereği batısı ile doğusu arasında önemli farklılıklar bulunan bir şehir. Ekonomi açısından gelişmiş olan ve endüstri sektöründe atılım yapmış şehirler sportif başarı açısından da elverişli duruma geliyorlar. Ülkede bir hegemonyayı yıkan Bursaspor’un da aslında Türkiye ticaret ve endüstrisinin kalbinin attığı Marmara Bölgesi’nden çıkması tesadüf olmamalı. Yıllardır önemli bir potansiyeli bünyesinde barındıran Kayseri’nin çizgisi de tezimize önemli bir destek veriyor. Üstelik Kayseri bunu, Premier Lig kulüplerinin yaptığı gibi çok çabuk bir stadyum inşaatı ve buradan kaynaklanan gelir kaynağı şeklinde kullanmayı bildi. Bursaspor yeni stadyum planlarını çoktan gündeme almış durumda. Bu şehirlerde yaşayan insanlar, ve özellikle de takım tutma yaşına gelen çocuklar, uzaklardaki kahramanlara gönül vermek yerine, gözlerinin önünde yeni kahramanlar yaratabilirler. Bu aynı zamanda futbolcuların şehirden kurtularak, parıltılı İstanbul’a koşmak yerine evde kalmalarını da beraberinde getirebilir. Sercan Yıldırım, Ozan İpek, Volkan Şen gibi oyuncuların İstanbul’a Avrupa Ligi uğruna katlanmak yerine, Şampiyonlar Ligi görecek bir şehirde kalmalarını başka nasıl açıklayabiliriz ki? Bursa ve Kayseri’nin açtığı yoldan yürüyebilecek şehirler arasında Kocaeli, İzmir, Adana, Diyarbakır, Antalya, Eskişehir gibi şehirleri saymak mümkün. Bu şehirlerin tümü ekonomik açıdan belli bir seviyede olan, endsütri, turizm ve sosyo-kültürel açıdan belli bir altyapıya sahip, dolayısıyla da arkasına destek alma konusunda problem yaşamayacak olan şehirler.

Bursaspor’un şampiyonluğunun yarattığı düşünce devriminden bahsederken aslında kastettiklerimiz aşağı yukarı bunlardı. Kendisine benzeyen şehirleri de tetikleyerek ülkedeki yarışma şartlarını değiştirmesi. Kısa vadede etkisini göremediğimiz bu atılımın en kısa zamanda başlaması ülke futbolunun geleceği için en büyük dileğimiz.