Bilineceği gibi, 1 Kasım 2004 tarihinde bu köşede "Hastanelerin Devri ve Düşündürdükleri" başlıklı bir yazı yayınlamış; Sosyal sigort

Bilineceği gibi, 1 Kasım 2004 tarihinde bu köşede "Hastanelerin Devri ve Düşündürdükleri" başlıklı bir yazı yayınlamış; Sosyal sigortalar Kurumuna (SSK) bağlı sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devri ile ilgili değerlendirmelere yer vermiş; çalışma ve alınan duyumlar doğrultusunda, Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun da bu konuda rahatsızlıkları olduğunu dile getirmiştim. Anılan bakanın SSK'ya ait sağlık kuruluşlarının devri konusundaki görüşlerini içeren raporun Başbakanlığa gönderildiği haberi ise, 11 Kasım 2004 tarihli Birgün'de sür manşetti.

Süreç içerisinde sivil toplum kuruluşlarının, emek platformunun ve CHP Milletvekili Kemal Kılıçdarağlu'nun konuyla ilgili muhalefet girişimlerine şahit olmaya başladık. Emek Platformu Ankara'da 100.000'in üzerinde katılımla bir de protesto eylemi gerçekleştirdi. Eylemde verilen mesaj, konuyla ilgili olumsuz gelişmelerin genel greve gidilmesine yol açacağı yönünde idi. Bu arada, eyleme katılanlar konusunda en yetkili ağızdan yapılan bir değerlendirme ise hayli ilginçti. " Bu işler için harcadığınız parayla hastane yapsaydınız." Eyleme katılanlar harcamaları ile hastane yapsalardı ne olurdu sanırsınız ? Akıbeti, herhalde işçi ve işveren primleriyle yapılan sağlık kuruluşlarınınkinden tabii ki pek farklı olmazdı.

Peki, tüm bu gelişmelere karşın sonuç ne oldu?Tabii ki bilinen…Ben yaptım-oldu zihniyetinin egemen olduğu hükümet, konuyla ilgili yasa tasarısını ufak değişikliklerle meclis komisyonlarından geçiriverdi. Bu arada tasarıyla ilgili eylem ve eleştiriler sürmeye devam ediyor ve devam edecek gibi de görünüyor. Hükümet de, giderek artan eleştiri oklarından kaçmanın yolunu hemen buldu. Gündemi değiştirmek…Yapılacak iş ise, yoksul ve dar gelirliyi, kira öder gibi, 50 milyon lira (50YTL) taksitle ev sahibi yapmak olarak belirlendi. Kimi medya kuruluşları da şimdi bu minval üzerine haber düzmekle meşgul ve yoğun bir çaba içerisinde…

Gelelim ikinci konumuza. 8 Kasım 2004 tarihli yazımda, kamudaki görevde yükselme kargaşasını işlemiş, konuyla ilgili çarpık uygulamalardan örnekler vermiş ve ilgililerden yanıt beklediğimizi belirtmiştim. Ancak; bugüne kadar ne ilgili kurumdan( Devlet Personel Başkanlığı) ve ne de bu kurumun bağlı bulunduğu Bakandan ( M.Ali Şahin) bir yanıt geldi.

Görevde yükselme uygulamaları ile kamudaki kadrolaşma hareketi arasında kurulan bağlantılara ve bunun bazı çevrelerce sıklıkla seslendirilmesine karşın, ana muhalefet partisi de bu konuya -nedendir bilinmez- gereken ilgiyi göstermedi. Görünen o ki, bu partinin öncelikli ve daha önemli sorunları var. Sarıgül ve muhalif milletvekilleri olayına kilitlenmişler ve gözleri başka bir şey görmüyor. Benzetme sanırım yanlış olmayacak. "Binmişler bir alamete, gidiyorlar kıyamete." Bu arada değinmeden geçemeyeceğim bir husus var. Kısa süre önce konuyla ilgili tek muhalif sesin DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan olduğunu ve 27.10 2004 tarihinde verdiği bir soru önergesiyle olayı TBMM gündemine taşıdığını öğrendim. Kendisini duyarlı davranışından ötürü kutlamamak mümkün değil. Ancak, TBMM'de bu duyarlılığı göstermesi gereken başkaları da olmalı diye düşünüyorum.

NOT: Sayın C.Eken'in 24 kasım 2004 tarihinde bu köşede yer alan yazısında okurlarımızdan gelen bir soru nedeniyle adımdan bahsedildiğini gördüm. Sorunun sahibi olan Cahide Solmaz'dan bugüne kadar bir mesaj almadığım için, doğal olarak kendilerini yanıtlamam mümkün olamamıştır. Bugüne kadar bana ulaşan iletilerin, hakkında araştırma yaptıklarım dışında tamamını yanıtladığımı belirtmek istiyor, okurumuzun mesajının bana ulaşmamış olmasının da adımı İ.Barutçugil olarak bilmesinden kaynaklanabileceğini düşünüyorum.