Son günlerde okuduğumuz haberler İçişleri v

Son günlerde okuduğumuz haberler İçişleri ve Adalet Sistemi'nin içinde bulunduğu içler acısı durumu gözler önüne sermekte.

İstanbul'da yakalanan bir yankesiciye saldıranları polis engellemekte güçlük çekiyor. Arabaya zar zor bindirdikleri yankesiciyi halkın elinden kaçırıyorlar. Polislere rağmen yankesici, polis otosunun içinde otururken yumruklanıyor.

Muradiye'de İsviçreli turiste tecavüz edenlere halk saldırıyor. Çevik kuvvetin yardımı ile beş yüz kişilik kalabalık engelleniyor. Aksi taktirde bir linç söz konusu.

Okullarda durum berbat. Son olarak Bursa'da 30 yaşındaki öğretmen Beyzade Ergün, tartıştığı öğrencilerin çağırdığı eli döner bıçaklı üç kişinin saldırısına uğruyor. Saldırdıkları öğretmen kanlar içinde yerde yatarken "Bunun işi bitti" diyen canavarlar olay yerinden uzaklaşıyorlar.

AB adayı Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'da, ortaçağ kafalı biri üç gün önce evlendiği eşini "bakire olmadığını" iddia ederek ailesinin yanına gönderiyor. Genç kadın ağabeyi tarafından vuruluyor.

"Namusunu temizleyen" ağabeyler, "öğretmene haddini bildirmek için döner bıçaklı caniler tutan" öğrenciler ve ne adalete ne de polise güveni olan mağdurların suçluları linç ederek cezalandırma çabaları Türkiye'de artık günlük yaşamın normal manzaraları halinde.

Hükümet ve Silahlı Kuvvetler arasında her iki tarafında istismar ettiği bir adalet sistemi Van örneğinde olduğu gibi hukuk devleti kavramının ayaklar altına alınmasına neden oluyor.

Genelkurmay Başkanlığı'nın bir basın açıklaması ile Emniyet Teşkilatı'na "Haberimiz olmadan subaylarımızı göz altına alıyorsunuz, komplo organize ediyorsunuz" diye kamuoyuna açıklama yaptığı hangi hukuk devletinde görülmüştür acaba?

İşin acı tarafı, artık kimin kime ne zaman nasıl komplo yaptığını da takip etmek neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda.

Brüksel'de bile, AKP hükümetinin sakıncalı bir şekilde devlet kademelerine yönelik kadrolaşma faaliyetleri içine olduğu konuşulmakta. Emniyet Teşkilatı'nın bu kadrolaşmadan çok zarar görmekte olduğu iddia edilmekte.

Vatandaşın ne adalet sistemine, ne polise, ne de hukuk devleti kavramına güveni kalmış durumda.

Ülke bu hale gelmişken, AB ile müzakereler başlasa ne olur, başlamasa ne olur!

Kimse kendi kendini kandırmasın! Halkın suçluları kendi eliyle cezalandırma konusunda kendisini haklı bulduğu koşulların yaşandığı bir ülkenin AB üyesi olması imkânsız.

AKP Hükümeti'nin bu konuda artık hiçbir şey yapamayacağı ortada.

CHP muhalefeti ise, değil hukuk devletine sahip çıkmak, parti içi adaleti yaşama geçirmekten aciz.

DYP, ANAP ve MHP'den Türkiye'de hukuk devletinin yaşanmasını sağlamalarını beklemek çok saf bir tavır olur.

İşte "SOL" Türkiye'de bu soruna el atmak zorunda. "SOL" artık birleşmeli ve bir güç olarak kendini göstermeli. Türkiye'nin tüm diğer sorunlarını ve en başta "vatandaşın can ve mal güvenliği" sorununu çözmek için gerçek anlamda demokratik bir hukuk devletini gerçekleştirmek, ancak "SOL" hareketin yapabileceği bir olay.

Vatandaşlar sokakta güvenle yürüyebilmenin, anne, babalar korkmadan çocuklarını okula gön-derebilmenin ve mağdurlar suçlular yakalandığında onları hukuk devleti kurallarına göre yakalayan emniyet ve yargılayan bir adalet sisteminin özlemini çekiyorlar. Bu konunun sağ partilerin uğraşı olduğu hatasına düşmemek gerek.

"SOL" bu konuda adalete ve polise çeki düzen veren, hukuk devletini işletecek uygulamaları öneren, gerektiğinde gelişigüzel dağıtılmış silah ruhsatlarını ve silahları toplamada kararlı, okulları emin hale getiren, namus ya da örf bahanesi ile insan katledenleri caydırıcı önlemler içeren bir "Hukuk Devleti'ne Sahip Çıkalım" programı ile üzerine düşen sorumluluğu yüklenmek zorunda. Yoksa Türkiye'de linç olayları hem çok can yakmaya hem de Türkiye'nin geleceğini karartmaya aday.

Avrupa'da bu alanda vatandaşların güvenini kazanan "SOL" harekete Türkiye daha ne kadar hasret kalacak ?