Eskilere göre, cemre, havaya, suya ve toprağa düştü mü, bahar geldi demektir. Bu durum Mart'ın ilk haftasına kadar tamamlanmış olur. Yani Mart'ın ilk haftası itibariyle bahar zuhur etmiş demektir. Lakin bu yıl böyle olmadı. Son cemre ile baharı beklerken kar örtüsü hâlâ toprağın üzerindeydi. Derken efendim, Nevruz/Newroz geldi çattı ve nihayet havalarda bir ısınma alameti belirdi. Demek bahar bayramını beklermiş.

Bahar, bayramı ile geldi amma, Nevruz/Newroz’u, nevroz ile karıştıran, öküz babanın nevrotik çocukları bahar başlarına vurmuş olacak ki yine gaz kustular. 

Arama motoruna sordum, dedi ki; “Nevrozun çeşitleri vardır, saplantı nevrozu, savunu nevrozu, korku nevrozu, narsistik nevroz gibi” “Bu hangisine girer” dedim. “Valla ne diyeyim hepsine de girer gibi gözüküyorsa da işin içinde bilinçli bir durum, bir tezgah olabilir” dedi..

Nedir bu tezgah?

Dünya ölçeğinde kapitalizmin piyasacı anlayışı işporta tezgâhına düşünce bu coğrafyada da çeşitli tezgahlar açılmaya başlandı. “Ehh, bahar gelip de havalar ısındımıydı, tezgâhlar da açılır elbette” diyeceksiniz, ama bu tezgâh başka tezgâh.

Bir yandan emperyalizmin Suriye tezgâhı açılmış, bombalar birbiri ardına patlamakta.

Bir yandan, torba operasyonlar ellerinde, tombalacılar etrafta cirit atmakta. Bahar havası, panayır havası birbirine karışmış, ortalık duman duman…

Meclis'te vekiller değil, yumrukları konuşuyor.

Tornacı İmam Usta, tezgâhını kurmuş, dindar nesil yetiştirmek -işlemek-  hevesinde.

Tornacı dediysem öyle eski tip değil, o da işi ilerletti ve çağa uydu elbette. FATİH Projeleri, Akıllı Tahtalar falan derken, bu tezgah bizim bildiğimiz eski tezgâhı çoktan aştı. Bu, “Computer Numerical Control”, yani CNC tezgâhın ta kendisi.

Doğurun üç beş çocuk, gönderin 4+4+4 CNC tezgâhına, Tornacı İmam Usta işlesin. “Benim çocuğum çok sert, işlenemez?” mi diyorsunuz. Faşizmde tezgâh mı yok, o zaman da başka bir tezgâha gönderilir; işkence tezgâhına.

Ulemaya göre çocuklar, “şirk tezgâhından” geçmekte ve bu tezgâh değişmeli. Uzun zamandır kafalarda bu değişim isteği vardı zaten. Ne diyorlar Mesnevi Bahçesinde; ”Mürebbi, mesleğinde mahir olursa tezgâhından geçen insan olgunlaşır.” Dikkat edin,  ne kadar doğal bir şeymiş gibi kullanıyorlar “tezgah” sözcüğünü..

Dedik ya bahar geliyor diye. Piyasa da çeşit çeşit tezgâhlar açılmaya başladı. Açılan tezgâhlar hep piyasanın bekasına hizmet eden türden. Tüketime endekslenmiş insan, sadık tüketici yetiştirmek üzere açılan tezgâhlar. 

Geçen hafta, Elektrik Mühendisleri Odası’nda, kapitalizmi, Veblen özelinde tartışan bir söyleşiye katıldım. Marx’ın zamandaşı Veblen “Aylak sınıfı” ve tarih boyunca kurduğu tezgahları öyle anlatmış ki, yüzyıl sonra bu günde bize çok aşina geliyor anlatılanlar.

O akşam bir yandan söyleşiyi dinlerken bir yandan da elimdeki bir üniversite dergisini karıştırıyordum. Tesadüfe bakın ki dergi o sayısında “tüketim” konusunu işlemişti. Dergide bir AVM Müdürü ile yapılan röportaj dikkatimi çekmişti. Arada bir solukta okudum. Birkaç cümlesini buraya aktaracağım, şöyle diyor AVM Müdürü; “Bizim yaratmak istediğimiz duygu, aidiyet duygusu. Geçtiğimiz günlerde Basketbol Okulu ve reklam kampanyasının yeni bittiği bir Dans Okulu kurduk. Dans Okulunda onbeş çocuğun bir sene boyunca bütün bale masraflarını biz karşılayacağız. 3.000 çocuğumuz Ankamall Spor Okulundan geçti. Bunlar sürekli olan eğitimler. Bütün bunları çok ileriye dönük yatırımlar olarak yapıyoruz. Bütün çocuklar, bizim logomuzu taşıyan ürünler giyecekler ve eğitilecekler. Bu çocuklar ileride, Ankara’da yaşar ve tüketim yapabilecek duruma gelirlerse bence bizi seçecekler.”

Tezgâha bakın siz. Piyasanın CNC tezgâhları her yerde...

Aynı dergide Doç. Dr. Ozanser Uğurlu’nun da bir yazısı yer alıyor. Bakın Uğurlu bu konuda ne diyor; “Çoğumuz bizi kuşatan bu sistemin farkında bile değiliz. Zaten farkında olmamıza da izin verilmiyor; çünkü sistem, insan beyninin çalışma kurallarına uygun uyaranlar ile sunumlar yapıyor ve hiçbir şey anlamadan bizim için hazırlanan tuzaklara düşüveriyoruz.”

Hoca’nın “tuzak” dediği bizim” tezgâh” olarak adlandırdığımızdan başka bir şey değil..

Daha ne tezgâhlar var. Örneğin, geçtiğimiz hafta Birgün Pazar Ekinde “Emeğin Tevekkülü” adlı kitap özelinde işlenen konu. Sanırım birkaç yıl önce bu köşeden, “Cami Dersleri” başlıklı yazımda değinmiştim. Sanayi sitelerinin içinde yer alan camilerde işçilere yönelik verilen Diyanet'in programlı dersleri. Bu da piyasanın uhrevi bezekli tezgâhı…

Bunca tezgâh olan bir yerde baskı, zulüm ve işkence de olacaktır elbette. Zira her daim birileri tezgâhın önüne geçecektir. Ve böyle olunca da kapitalizm ve taşeronlarının, cıvataları gevşeyecek, contaları yanacak, sigortaları atacak ve taşeron tükürükler saçarak beyhude haykıracaktır; “Kapatmayın tezgâhın önünü ulan!”