Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Ayata, benim de bulunmak şansına eriştiğim bir toplantıda, Türkiye'de Seçmen Davranışları konulu mükemmel bir sunuş yapmıştı. Profesör Ayata bu konuşmasının bir yerinde,..

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Ayata, benim de bulunmak şansına eriştiğim bir toplantıda, Türkiye'de Seçmen Davranışları konulu mükemmel bir sunuş yapmıştı. Profesör Ayata bu konuşmasının bir yerinde, "Türkiye'de seçmen genellikle ileriye doğru beklentileri doğrultusunda değil, geçmişe dönük duygu ve düşünceleri ile, cezalandırmak veya mükafatlandırmak için oy kullanıyor," saptamasında bulunmuştu. Düşünülürse ve geçmiş seçimler irdelenirse, bu saptamanın doğru olduğunu gösteren birçok örnek bulunabilir. Örneğin Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra yapılan seçimlerde, zamanın Başbakanı Bülent Ece-vit'in partisi DSP'nin oylarının patlama yaparak yüzde 20'lere ulaşması, bir dönem sonra ise yaşanan ağır ekonomik krizin faturası çıkarılarak aynı başbakanın ve partisinin oylarının yüzde 1.5'a düşmesi gösterilebilir. Demek ki, sayın Ayata'nın tespitinin güçlü bir maddi temeli var.

Uzun süredir "ulusalcılık" ve "laiklik" söyleminde birleşerek CHP'ye yoğun bir destek vermekle kendisini yükümlü gören Cumhuriyet gazetesi ve onun değerli yazarları ilginç görüşler geliştiriyorlar. Gazetenin Ankara temsilcisi ve çok sevilen köşe yazarı Mustafa Balbay, geçenlerde bir yazısında, CHP'nin olumsuzluklarına şöyle kalem ucuyla, bir iki değindikten sonra; "Ama buna rağmen CHP'ye oy verilmeli. İktidara getirilmeli. Bu olumsuzlukların hesabı CHP'ye onun iktidarında sorulmalı," diye yazdı. CHP'yi bir nevi "iktidarla terbiye" etmek gerektiğini savundu.

Siyasetin Arapça, "seyislik etme", "at terbiye etme" ile eş anlamlı olduğunu bilmeyen yoktur. Gerek hayvanları, gerek insanları terbiye etmede, cezalandırma kadar, mükafatlandırmanın da yeri vardır. Ama terbiyevi cezalar nasıl olumsuz davranışların karşıtı ise, mükafatlar da olumlu, beğenilen davranışların karşılığı olmalıdır. Sevgili Balbay'ın, "iktidara getirerek hesap sorma" önerisi bana, bu nedenle, kuraldışı bir terbiye etme yöntemi olarak göründü.

AKP yönetimine karşı, laiklik söylemi dışında hiçbir alanda, hiçbir ciddi muhalefet yapamayan, dahası "yapmayan" bir partiyi bu kadar kollamayı doğrusu akıl almıyor.

Kürt sorununa yaklaşımda DYP'nin ve Mehmet Ağar'ın gerisine düşen; milliyetçi, sekter bir duruşun sahibi olan; ceza yasasının 301. maddesi ile getirilen ve tüm düşünce açıklamalarını Demokles'in kılıcının altına yerleştiren düzenlemeyi şiddetle savunan; azınlık vakıfları ile aldığı tavırla, kendi yurttaşlarını rehine gibi gördüğü anlaşılan; hiçbir uygar ülkede bulunmayan yüzde ıo'luk seçim barajını kahramanca koruyan; eşi menendi bulunmaz Siyasal Partiler Yasası'nın değişmesi, partilerde lider hegemonyasına son verilmesi için parmağını bile oynatmayan; genel başkanının -partini de bağlayan-her konuşması ile biraz daha sağa, biraz daha demokrasi dışına, biraz daha çağdışılığa itilen bir partinin "iktidara getirilerek terbiye edilmesi", engel atlamayı sürekli reddeden bir ata "şeker yedirmek" gibi bir şey olmuyor mu?