Süreklilik ve kırılmalar, Türkiye Cumhuriyeti’ni niteleyen iki kavram. İlk büyük siyasal-anayasal kırılma, 1960’ta oldu. 1980 ise, demokrasi açısından daha derin ve uzun süreli bir kopuş....

Süreklilik ve kırılmalar, Türkiye Cumhuriyeti’ni niteleyen iki kavram. İlk büyük siyasal-anayasal kırılma, 1960’ta oldu. 1980 ise, demokrasi açısından daha derin ve uzun süreli bir kopuş.  Cumhuriyet de en az iki kez kesintiye uğradı.  Ne var ki, bu  resmen kabul edilmedi ve hep sürekliliği vurgulandı.

Gerçi, devleti niteleyen kavram olarak Cumhuriyet üzerinde genel bir mutabakat yok değil. Fakat sorun daha çok, “insan hakları, lâiklik, demokrasi, hukuk devleti” gibi nitelikleri üzerinde oydaşma bulunmayışında.

Değiştirilemeyen hükümler: Geçen hafta verilen Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı, bu ayrışma bağlamında okunabilir. Zira karar, teknik hukuk ile sınırlı kalınarak değerlendirilemez.

-Eğer konuya, yalnızca Anayasa m.148 (“teklif ve oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartı”) ile kayıtlı olarak bakılırsa, dava reddedilmeliydi.

-Dava konusu, AYM’yi, m. 4 açısından da değerlendirmeye götürmüş. Buna göre, Cumhuriyetin nitelikleri olarak, İH’na saygılı, “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti” ilkeleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez (m. 2).

Soru: Acaba değişmezlik, m. 2’deki bir değişiklikle mi sınırlı, yoksa, m. 2’deki ilkeleri anlamsız kılacak diğer değişiklikler de, m. 4 yasağına girer mi? Örneğin, eşitlik ilkesini öngören m. 10, cinsiyete veya ırka dayalı bir ayrımcılık yaratacak şekilde yeniden yazılabilir mi?

Öğreti ve anayasal yargı pratiğine göre, değiştirilemeyen hükümler, yalnızca ilgili m. ile sınırlı kalmaz, onu anlamsız kılan değişiklikler de “yasak kapsamı”na girer.

Öte yandan, şu soru da yabana atılamaz: Değiştirilmesi yasaklanan hükümler, Anayasa’nın diğer md.lerinde yer alan, ama amaca daha uygun ilkeler ışığında değiştirilemez mi? Örneğin, “insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyet” (m. 14), md. 2’deki dağınık kavramların yerine neden konmasın?

AYM kararı ve iki soru: Değiştirilen 10 ve 42. md.ler,  m. 4’ün yasakladığı alana girer mi? Girerse, AYM bunu iptal edebilir mi? M. 148  denetimi  usul kaydı ile sınırladığına  göre,  burada yanıtlanması gereken soru şu: Teklif çoğunluğuna uyulup uyulmadığını denetleyebilen AYM, değişmez ilkeyi koruyucu teklif yasağına ilişkin hükmün ihlâli karşısında sessiz kalabilir mi? Yanıt, yapılan değişikliğin özelliğine  bağlı. Örneğin egemenliğin kullanımına ilişkin hükümde (m. 6/2), “yetkili organlar” yerine “sadece TBMM eliyle kullanılır”, şeklinde bir değişiklik karşısında AYM’nin susması, Anayasa üstünlüğünün kaldırılmasına seyirci kalması anlamına gelir. Gerçi,  eğitim hakkı ile “insan haklarına saygılı devlet” kaydı arasında bağlantı var. Hatta bu ilişki, “insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyet” (m. 14) ışığında pekiştirilebilir de. Lâiklik yönünden bağlantı, m. 42/6 gerekçesinde: “Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafetlerinden dolayı bazı öğrencilerin eğitim ve öğrenim hakkının engellenmesi kronik bir sorun hale gelmiştir”. Bu dolaylı ilişki,  AYM’nin, m 4’ü kullanarak m. 42/6’yı iptalini açıklamak için yetersiz.

Şu halde AYM neden, “yorumlu red”  tekniği yerine, Anayasa maddelerini zorlayıcı bir yolu tercih etti?

Hukuk Devleti: Bunda, md.ler yerine anayasal ilkelerin baskın geldiği söylenebilirse de, 1982 metni karşısında  bu tartışılabilir. Bu nedenle sorunun yanıtı, “kırılma halkaları”nda aranmalı.

Hukuk devleti (HD), Anayasa’ya ilk büyük kırılma sonrasında 1961’de girdi; ne var ki, 19 yıl sonra bu kez kendisi de askıya alındı. Gerçi 1987’de başlayan ve 2004’e dek süren onarım, İH alanında üç düzlemde önemli açılımlar sağladı: anayasal güvenceler, Avrupalılaşma ve uluslararasılaşma.

Bütün bu adımlara karşın, son bir yıldır tanık olduğumuz “anayasa savaşları”, sadece lâiklik değil, değişmezlik alanında yer alan temel değerler üzerinde oydaşma bir yana, süregelen çatışmaları su yüzüne çıkardı. “Lâiklik ve cumhuriyet”, uyuşmazlık ekseni olarak görülse de ayrışma, demokrasi ve İH anlayışından başlıyor. Bir kesim, demokrasiyi 19.yy. egemenlik anlayışı çerçevesinde sayı üstünlüğü olarak algılıyor; diğeri ise, çoğulculuğu yeterli görüyor: tartışma, müzakere ve uzlaşma sıfırlanıyor. İH konusunda, “mutlak serbestlik” ve  “ yasakçı anlayış” arasında, uzlaşma tekniği telaffuz bile edilemiyor.

Kısacası, kırılmanın asıl ekseni, “İH’na dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyet”. Bu kavramı oluşturan değerler üzerinde ortak payda yokluğu, yargı kararının “hukukilik sınırları” çerçevesinde okunmasını zorlaştırıyor. Bu nedenle, kavgayı safları belirleyerek derinleştirme yerine; yaşananlar, siyasal ve hukuksal sorunları serbest tartışma yoluyla aşmanın vesilesi olarak görülmeli. Aksi halde, “İH’na dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet, bir rüya imiş”, olur.