Dünya ekonomisi, ülkel

Dünya ekonomisi, ülkelerin GSYİH toplamı ile ifade edildiğinde, 2006'da yüzde 4, gelişmekte olan ülke ekonomileri ise yüzde 7.3 oranında büyümüşlerdi. 2002'den başlayarak üst üste 4 yıl yüksek oranlarda büyüyen gelişmekte olan ülkeler son 50 yılın en olumlu gelişme dönemini yaşadı. Bu hızlı büyümenin itici gücü, sanayileşmiş ülke ekonomilerinin gösterdiği ekonomik performans ile bu ülkelerden kaynaklanan güçlü ithalat talebiyle sermaye hareketleri olmuştu

Bu hafta başında yayınlanan Dünya Bankası Küresel Kalkınma Finansmanı Rapo-ru'na göre, tüm olumlu göstergelerine rağmen 2006, dünya ekonomisi için bir dönüm noktasıdır. Başka bir ifade ile 2006 dört yıl süren olumlu iktisadi konjoktürün zirve yaptığı yıl olmuştur. Bunun en önemli göstergesi 2006 ortasından itibaren ve 2007 başında dünya GSYİH'nın ve sanayi üretiminin yavaşlamaya başlamasıdır. Bir başka önemli gelişme de gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının, belirli bir istikarara kavuşmuş olmasıdır. 2006 ve 2007'de sermaye girişleri, yüksek düzeyde olsa bile, milli gelirin bir oranı olarak aynı kalmış, böylece sermaye hareketlerinin büyümeye katkısı azalmaya başlamıştır.

Gerek büyümenin gerekse de sermaye hareketlerinin eskisi gibi devam etmeyeceği anlaşılmaktadır. O halde cevaplanması gereken şudur: dünya ekonomisi ve peşinden gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme sert bir frenle hızla mı düşer yoksa yumuşak bir iniş mi gerçekleşir? Bu soruya Dünya Bankası'nın oluşturduğu senaryoya bakarak yanıt verelim. Yumuşak iniş senaryosu şu şekilde işleyecek: Başta ABD olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerde büyüme hızı zaten hız kesmiş, petrol ve metal fiyatları olmak üzere temel mal fiyatları azalma eğilimine girmiş durumda. Menkul ve konut fiyatlarındaki artış sürdürülebilir bir düzeye gelirken, dış dengesizlikler belirli bir istikarara kavuşuyor. Finansal piyasalardaki olumlu görünüm ve likidite bolluğu ise inişin yumuşak olmasını sağlayacaktır.

Sert fren ya da yere çakılma senaryosuna göre, dünya ekonomisindeki mevcut durum, 1997 Asya krizi öncesi dönemi hatırlatmaktadır: Dünya ekonomisi ve peşinden gelişmekte olan ülkelerin yüksek bir büyüme trendi içinde olmaları, güçlü sermaye hareketleri ve gelecek konusunda yaygın iyimserlik. Finansal piyasalar, kriz konusunda çok fazla sinyaller vermediğinden, bu senaryonun seyri konusunda pek bir şey söylenemiyor.

Son yıllarda ekonomik büyümesi büyük ölçüde dış koşullara bağlanmış olan Türkiye ekonomisi için, dünya ekonomisindeki gelişmeler özellikle de sermaye hareketlerinin akibeti son derece önem taşımaktadır. O halde bu alandaki gelişmelere bir bakalım: 2006'da gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye net sermaye akımları bu ülke ulusal gelirlerinin yüzde s.ı'ne ulaşmış, Asya krizi öncesi 1995 yılı ile aynı olmuştu. Hisse senedi alımlarına yönelik sermaye girişleri, sermaye hareketlerinin neredeyse dörtte üçünü oluşturmuş, buna karşılık tahvillere yönelik sermaye akımları azalmıştı. Yumuşak iniş senaryosu gerçekleştiği takdirde sermaye akımları payının yüzde 5.1'den 4.75'e, sert fren senaryosuna göre yüzde 3.3'e düşeceği tahmin edilmektedir. Tahvil ve banka kredileri biçimindeki sermaye akımlarının, diğer sermaye hareketlerine göre daha fazla etkileneceği öngörülmektedir. Ekonomik performansı başta uluslararası sermaye hareketleri olmak üzere küresel faktörler tarafından belirlenen Türkiye ekonomisinin, uluslararası konjoktürdeki bu gelişmeler karşısındaki savunmasız durumu bu konudaki endişeleri daha da artırmaktadır.