"F1 pistinde mankenler, temizlikte türbanlılar". Hürriyet'in 26 Ağustos tarihli haberinin başlığı buydu. Habere bakılırsa sonunda yarışların yapıldığı Formu

"F1 pistinde mankenler, temizlikte türbanlılar". Hürriyet'in 26 Ağustos tarihli haberinin başlığı buydu. Habere bakılırsa sonunda yarışların yapıldığı Formula ı'e de türban sokulmuştu. Seyirciler pembe türbanlı temizlik görevlilerini görünce şaşırmıştı. Sanki uzaylı görmüşler gibi! Dahası 2,5 milyar kişi televizyonda pistte modern kızları, arka bölümlerde ise pembe türbanlı işçileri izleyecekti. Sanırsınız ki temizlik işçilerinin çalışmaları canlı yayınlanacak! Verilmiş sadakamız varmış. Kupayı M. Ali Talat'ın vermesiyle dikkatler o yöne çekildi de dünya türbanlı işçileri görüp Türkiye'yi ayıplamadı. Büyük geçmiş olsun!

Haberi üç resim süslüyordu: Birinci resimde pistte yarış otomobillerinin yanı başında ellerinde kaskları ve damalı bayraklarıyla şortlu genç kadınlar; İkincisinde pistin arkasında bir yarış otomobilinin etrafını temizleyen eli süpürgeli türbanlı bir kadın; Üçüncüsünde ise ellerinde çöp torbalarıyla pembe önlüklü ve türbanlı genç kadınlar vardı. Hürriyet'e yakalanmasalardı on binlerce "F1 severin" çöplerini, artıklarını toplayacaklar ve kimsenin onlardan haberi olmayacaktı. Ortalıkta gözükmedikleri sürece türbanlı olup olmadıkları, cinsiyetleri, yaşları, renkleri, milliyetleri kimin umurundaydı. F1 gibi bir "ihraç ürünü" olan dünyanın önde gelen tekstil markalarını üreten genç kadın işçilerin türbanlı olup olmadığıyla, hangi koşullarda çalıştıklarıyla kim ilgilenmişti bugüne kadar? Ama türbanlı temizlik işçileri F1'in façasını, "beyaz Türklerin" göz zevkini bozabilirdi.

Oysa pistin önündekilerle arkasındakiler arasında pek fark yoktu. Kıyafetlerindeki farkı bir kenara bırakırsak, pembe üniformalı türbanlı kadınlar da, pistteki şortlu kadınlar da piyasa için ucuz işgücüydü. Pistin temizlik hizmetleri bir taşeron şirket eliyle yürütülüyor-muş. Basının "manken kızlar" dediği tanıtım görevlileri de bir başka taşeron şirketin, bir tanıtım ajansının elemanları olsa gerek. Türbanlılar da şortlular da eğreti, güvencesiz ve esnek çalışıyor. Kapitalist piyasa, çalışma düzenini o kadar esnekleştirmiş durumda ki, konserler, tanıtım turları, fuarlar için çağrı üzerine çalışan hazır bir işgücü ordusu var artık. Belirli bir etkinlik süresince çalışıyorlar, sonra yeni bir işe kadar bekliyorlar. Çalıştıkları süre kadar ücret alıyorlar. Öte yandan bir gün bile çalıştırılacak olsa her çalışanın işe başlamadan önce sigortalı yapılması zorunlu. Peki, İstanbul Park'taki türbanlı ve/veya şortlu çalışanların sosyal güvencesi var mıydı? "Modern" ve "mürteci" patronlar maliyet söz konusu olunca çalışanlara farklı mı davranıyor. Kesinlikle hayır. Zarf değişiyor mazruf aynı.

Bütün bunların ötesinde, Fi kamusal alan olmadığı gibi Fı'de temizlik ve tanıtım yapan insanlar da kamu görevlisi değil. İstanbul Park ve Fi özel hukuka tabi kapitalist işletmeler ve yasalar "iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılmasını" yasaklıyor. Hürriyet ne istiyor peki? Türbanlı işçiler işten mi atılsın?

Ömerli Barajı su toplama havzasının Fı'e kurban edilmesi, egzoz gazı ve gürültüden ibaret bir garabet yarışın spor diye pazarlanması, insanların boğaz tokluğuna sigortasız-güvencesiz çalıştırılması ve kapitalist piyasanın bilumum "irticai" faaliyetleri karşısında susup, türbanlı işçileri teşhir ederek aydınlığa, özgürlüğe ve laikliğe hizmet edilebilir mi?