(Not: Üç yıl önce Birikim’de yayınlanan “Sosyalizmin Toplumsal Kabülünde Tamirci Çıraklarının Rolü” adlı yazımdan alıntıdır.)

Türkiye’nin yıllardır tartıştığı sözcüklere göz gezdirelim:

1 – Kürt: Bu konuyla ilgili her şeyi herhangi bir Ülkü Ocağı’nda konuşabilirsiniz. Hatta memleket kahvelerinin tamamında da... Kaç bin Kürt’ün ne şekilde öldürüldüğünü size ayrıntılarıyla ve keyifle anlatacak çok sayıda insan bulabilirsiniz. Vatansever bir Türk olduğunuza iyice kanaat getirildiğinde nerede hangi bombanın patlatıldığı, hangi cinayetin nasıl karşı tarafın üstüne atıldığı da, fanatik bir futbol taraftarının cümleleriyle söyleniverir. Bizim oyuncu hakemi kandırınca alkış, rakip oyuncu aynısı yapınca hakeme de oyuncuya da küfür...

2 – Din: Hayranlık uyandırıcı dindar insanlar tanıyorum. Kendini “dindar” olarak tanımlamadığı halde, dinin yumuşak kucağında teselli bulmuş iyi niyetli milyonlar da çevremizde yaşıyor. Öte yandan sapla samanı ayırmamızın kolay olmadığı flu kimlikler ardına gizlenmiş, faşist oğlu faşist dincilerle de bol bol karşılaştım. Makineli tüfek hızıyla aktardıkları dinsel bakış açıları, ilk fırsatta yapabilecekleri tüm zalimlikleri açığa çıkarıyordu. Ben onların “inançlarıyla özdeşleşmiş” faşistliklerini çok iyi biliyorum, onlar da kendilerini biliyor. Mesele şu ki, onların bildiklerini biz söylesek arabamızın altına bomba konulabilir, avanak bir oğlan çocuğu üzerimize salınabilinir.

3 – Ermeni: Daha ilkokul yıllarında Ermenileri aşağılayan çok sayıda küfür öğrenmiştim. Okul çıkışında birbirleriyle hararetle konuşan oğlan çocuklarının muhabbetlerine kulak misafiri olun. Eğer futbol veya kızlardan konuşmuyorlarsa konu kesinlikle Ermenilerin veya Kürtlerin kökünü kurutma üzerinedir.

Bu gibi sözler her an, her yerde pervasız bir şekilde karşımıza çıkar.

Ama Nobel’e aday, ülkemizi tüm dünyada temsil eden çok önemli bir yazar bu cümlelerin birini söylediğinde derhal aforoz edilir. Ertuğrul Özkök bile durumu içine sindiremez ve Orhan Pamuk’u “akıllı olmaya” davet eder. Yetmiş milyonun bildiği bir şey “sır” olabilir mi? Bu sırrı “elin gavuruyla paylaştığı için” Orhan Pamuk bile yakılacaksa, neden olmasın?

Sosyalizmi bir tarikatlar bütünü olarak görme hatasını işliyoruz. Her köşede bir tarikat var ve tüm bunlar “geniş katılımlı  bir siyasi oluşumla” birleşince, sosyalizm zafer kazanacak. Oysa olmuyor. Üç tane yüzde bir birleşiyor, toplamları yine yüzde bir oluyor. Çünkü siyasi hareketlerin kökeninde çetrefilli ve şaibeli ideolojik ayrımlar değil basit şarkılar, küçük hikayeler yatar. Hikayeler ve şarkılar “hisleri” yaratır; bizi biz yapan, çok küçük yaşta edindiğimiz “his”leri.

Türkiye solu, “hisler” yaratma özelliğini kaybetti. Kolej bebelerinin alaycılığı, bir hastalık gibi üzerimize yapıştı.

“Hisler” bu kadar önemliyken, ozanlarımızı, yazarlarımızı, akıllı dürüst örnek kardeşlerimizi; “his yaratma kaynaklarımızı” birer birer yok ediyor, küstürüyoruz. Bu konuda üstümüze yok. Ortada hisler olmayınca en temel konulardaki söylemler bile havada ve hayli yüksekte kalıyor.

Bir insan size karşı kötü şeyler hissediyorsa, sözlerinize inanmaz. Size karşı iyi şeyler hissediyorsa da, en ters fikrinize bile katılmaya çalışır. Kürt, din, Ermeni, laiklik, Atatürk gibi sürekli dönüp dolaşıp önümüze gelen bir avuç konuda aslında ne söylüyoruz? Bu sözlerimiz toplumda nasıl hisler yaratıyor? Sorun söylediklerimizde mi, söyleyiş tarzımızda mı? Muhalif olmak için mi muhalefet yapıyoruz, yoksa muhalif olduğumuz şeyi (konuyu, kişiyi) dönüştürmek için mi?

Ailesinde çok sayıda Müslüman olan, siyah bir lider, ABD’nin başkanı olabiliyorsa, biz sosyalistler aslımızı inkar etmeden bu ülkenin önder siyasi gücü niye olamıyoruz? Suç hep başkalarında mı? Bizde hiç mi suç yok? Teknik soru “Biz kimiz?” i bir yana bırakıp daha beter bir soru sorayım: Sosyalistlerin önder siyasi güç olma gibi bir derdi de mi kalmadı? Yıllardır hep aynı olan bir “güncel”le oyalanıp, entel esnaflığıyla geçinip gitmek mi amaç?

Orhan Pamuk’un “Bir milyon Ermeni öldürüldü” sözüyle tepki toplamasının; bu yakışıklı, uzun boylu, zengin ve çok başarılı “götü kalkık pezevenk”in ortalama insan üzerinde uyandırdığı olumsuz “his”le hiç mi ilgisi yok? Sözü Orhan Pamuk değil de, Orhan Gencebay söyleseydi tepki aynı olur muydu?

Kayseri’de geçen yıl kurulan bir mobilya atölyesinin bile bir “stratejisi” vardır. Bir taş alınıp, bir başka taşın üzerine konuluyorsa, bunun mutlaka bir nedeni vardır. Türkiye sosyalistlerinin stratejik eylem planı ne? Kendisini besleyecek en temel kanal olan “his” yaratmaya karşı bu ilgisizlik neden? Her konuda birbirimizi yemeye bayılıyoruz. Seslenmemiz gereken “birbirimiz” mi yoksa toplum mu? Düşmanımız ayna mı, iktidar mı?

Bir kadın ve bir erkek bir şeyler hissetti. Bu hisse birkaç saniyede kapıldılar ve sevgili oldular, evlendiler; el ele yaşlandılar. Aşklarının birbirleri hakkında hazırladıkları beş yüz sayfalık bir rapora dayalı olduğunu düşünür müsünüz? Hayatımızın en önemli kararlarının raporlarla, tartışma süreçleriyle, dedikodu sitelerine verilen demeçlerle filan zerre ilgisi yoktur. Hisseder ve yaparız.

 

Hissederek söylersek, her şeyi yaparız.