Yukarıdaki başlıkla seslenmek istediklerim, 99 depremi sonrası açık seçik gezmeler arttı diye Allah’ın bizi cezalandırdığını anlatıp...


Yukarıdaki başlıkla seslenmek istediklerim, 99 depremi sonrası açık seçik gezmeler arttı diye Allah’ın bizi cezalandırdığını anlatıp duranlar değil. O kafalara laf anlatabileceğimi sanmıyorum.
Benim seslenmek istediğim, memleketi yönetenler. Memleketin inançlı yöneticileri!
Sayın Başbakan, mesela. İnançlı bir Müslüman olduğundan zerre kadar kuşkum yok. O denli inançlı ki, muhalefet lideri “Bir de bize statükocu diyorlar. Statükocunun Allah’ı Ankara’da oturuyor” mu dedi, öfkeye kesiyor tepeden tırnağa.
Bunu Allah’a dil uzatmak sayıp, “‘Hâşâ’ diyorum, ‘Suphanallah’ diyorum, ‘Allah mekândan zamandan münezzehtir’ diyorum. Rabbimin mağrifetine, sizlerin affına sığınıyorum” diyerek verip veriştiriyor, inancına dokunuldu diye.
İnançlı insanın hassasiyeti işte! Çevre Bakanı, mesela, onun da inancından kuşkum yok! O inanca seslenmek istiyorum.
Çok şeyde anlaşamayabiliriz. Ama anlaşabileceklerimiz var. Hayatın yeşerdiği toprakta, suda, havada anlaşabiliriz. Anlaşabileceğimizi, Başbakan’ın kimi konuşmalarında Kızılderili Şefi Seattle’ın kulaklarını çınlatmasından biliyorum:
Beyaz adam, annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.
Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak...
Burjuvazi falan demeyelim şimdi, haydi “beyaz adam”ı “paragöz adam” olarak değiştirelim. Günah mıdır paragözlük; ilmim söylemeye yetmiyor, Sırrı da (Süreyya Önder) seçim kampanyasıyla meşgul, açıp ona soramıyorum. Ama eminim, inanlar için de makbul değildir paragözlük.
Bakın bir deprem oldu Kütahya’da. 5.9 şiddetinde. 25 milyon ton siyanürlü atığın 80-100 km uzağındaydı merkezi. Hani o zaten yarısı yıkılmış bentlerin, zaten sızdırdığı söylenen siyanür havuzlarının hemen burnunun dibinde!
Birkaç saat sonra depremden, gecenin karanlığında, “sorun yok” açıklaması yaptı Çevre Bakanı. Ta İstanbul sallanmış, Bursa’da kalp krizinden ölmüş biri, Yalova’da panik olmuş, ama siyanür havuzlarında sorun yok!
Biliminsanları dehşete düşüyor bu açıklamadan. “Suya baktı, suyu orada görünce mi sorun yok dedi” diye soruyorlar. Havuzların dibinde gözle görülemeyecek çatlaklar oluşmuş olabileceğini vurguluyorlar.
Depremin burnunun dibindeki havuzlarda 25 milyon ton siyanürlü atık var!
Hiçbir zarar görmese de bentleri yıkılmış havuzlar, o havuzlardan buharlaşma yoluyla atmosfere karışan zehirli gazlar yağmurla toprağa düşüyor, yeraltı sularına karışıyor, besin zinciri yoluyla yüzyıllarca sürecek bir tehdide dönüşüyor. Orada bugün durdursanız üretimi, kim bilir kaç yüzyıl gerekecek doğanın kendisini toparlayabilmesi için.  
Ey inanan yöneticileri memleketimin! Başbakanı, Çevre Bakanı! Durdurun artık bu siyanürlü üretimleri. Milangaz tehlikesi değil karşımızdaki. Bakın, Şef Seattle’ı anıyorsunuz. Anıyor, ama O’nun 1853’de yaptığı uyarıyı pek kale almıyorsunuz.
Başka yolları da var altın, gümüş çıkarmanın. Maliyeti yüzde 30 oranında artıran, ancak çevreye zarar vermeyen yeni teknolojiler var. Yüzde 30 az kazanıversin siyanür salıcılar! Dur deyin paragözlere!
“Paranın yenmeyen bir şey olduğunu” anlamak için, son ırmağın kurumasını, son ağacın yok olmasını, son balığın ölmesini beklemeyelim.
Ey inanan yöneticileri memleketimin! 5.9’da sorun çıkmadı diyelim. Ya 6.9, 7.9 gelirse peşinden? Kaç şiddetinde depreme dayanır, o zaten yıkılmış setler?
Soyunduk diye, kasetlere malzeme olduk diye böyle uyarır, cezalandırır mı Allah? Bunu da soramadım ilmine güvendiğim Sırrı’ya. Ama, havasını suyunu, ağacını balığını, börtüsünü böceğini zehirlediniz diye cezalandırır mı, cezalandırır!
Ey inananlar! Daha nasıl uyarsın yukarıdaki, siyanürden vazgeçmemiz için. 5.9’la salladı işte!