Cesaretimi toplamak kolay olmadı. Yıllar öncesinde kalmış kâr-zarar, faiz ve havuz problemleri bilgilerimi de... Ama yaptım...

Cesaretimi toplamak kolay olmadı. Yıllar öncesinde kalmış kâr-zarar, faiz ve havuz problemleri bilgilerimi de... Ama yaptım; öyle karşıdan atıp tutmakla olmaz, girelim, deneyelim, neymiş anlayalım bakalım diyerek sınava soktum kendimi. Anlayacağınız ALES’e girdim.
Aslında ALES öyle fenomen sınavlardan sayılmaz. ÖSYM’nin derin sınav portföyünün sakin ve alçakgönüllü bir üyesidir sadece... Bu sınavın kapısında veliler beklemez mesela. Ya da sınav soruları televizyonlarda çözülmez. Belediyeler ‘Sınav var, balkonlarda halı dövmeyin’ diye anonslar yapmaz... Yine de içine düştüğümüz ulusal sınav cinnetini anlamak için bu sınav bile yeter insana...
Eğitim içi boş bir yarışa; başarı sadece alınan yüksek puanlara dönüşmüş.
Çocuklarımızın bu eğitimden öğrendiği tek şey var: ‘En yakın arkadaşınla bile rekabet et;  kendini düşün; kendini kurtar.’
Herkesin birbirini gözetlediği çaresiz, acımasız bir yarış!
Her yaştan, her sınıftan birbirleriyle yarıştırılan milyonlarca umutsuz genç!
Sıralayıcı, sıkıştırıcı, ezici bir tokat: Eğitim!
Eğitimle ilgili bir başka çaresizliği Mardin’de Bilge Köyü’ndeki olaydan sonra yaşadım. Yüzlerine ‘eğitimli’ maskeler takmış ciddi uzmanlar televizyonlardan konuşuyorlar. ‘Bölge eğitimsiz’ diyorlar... ‘Eğitim şart kardeşim, okusalardı böyle olmazdı’
Sonra neredeyse bütün ülke katılıyor bu sığ yoruma.
Hep birlikte sesleniyoruz ‘Eğitim Şart’ diye.
Böylece yepyeni bir fay hattıyla bölünüyoruz.
Bir yanda okumuş, aydınlanmış eğitimliler diğer yanda eğitimsiz, cahil, ‘töreci’ler oluyoruz.
Okullar; eğitim düzeyi üzerinden yeni bir sınıf farkının, bir yukardan bakmanın, uzaklaştırmanın, küçümsemenin aracı olarak konuyor önümüze...
Ve ‘eğitim’lilerin uzaktan, yukardan, kibirli yorumlar yapmaya hakkı oluveriyor aslında üzerine hiç kafa yormadıkları yaşamlar hakkında...
Bir perde gözlerimize indirilen...
Bir duvar aramıza çekilen...
Oysa hangi okulun gücü yeter ölümleri durdurmaya?
Hangi müfredat, hangi kitap daha güçlüdür gerçek yaşamdan öğretilenlerden?
İnandık mı gerçekten 50-60 kişilik sınıflarda, küskün öğretmenlerin, ıssız okulların çocukların kaderini değiştirebileceğine?
Sözün özü, bir kolaycılık, indirgemecilik bu dostlar. Yıllardır kök salmış acı, kolaycı bir reçetenin altına süpürülüveriyor. Sorun eksik okullara indirgeniyor. Durup yeniden düşünebilmemiz, anlamaya çalışmamız, elimizi uzatmamız için yapmamız gerekenler engelleniyor. ‘Aslında kolay bu iş, devlet birkaç yeni okul açar, sizler de bir kampanyaya katılır, kitap, oyuncak gönderir, destek olursunuz, sorun da çözülmüş olur’ deniyor bize.
Ve biz; adı büyük okullar bitirdik diye dünyanın tüm sırlarına sahip olduğumuzu sanan ekâbirler inanıyoruz buna. Ve düşünmüyoruz bile neden okullara katılım sağlanmadı şimdiye kadar diye?
Peki biz eğitim denince neyi düşünüyoruz? Neyi olacak? Sınavları, puanları, sıralamaları...
İşte böyle çok önemli meseleleri yani...
Öyleyse biz de dönüp bu önemli mesele üzerine yazalım.
Önümüzdeki dönem ALES’i deneyeceklere kopyalar verelim örneğin. İnanmayacaksınız ama Sylvia Plath’ı sordular. Sonra Kazım Karabekir’in yeni baskısı yapılan günlüklerini.
ÖSYM emrivaki saymazsa eylül sınavında da Halide Edip’i görmek isteriz paragraflarda.
Ve de Nilgün Marmara’yı...
Ama bir zahmet bu sefer başkaları baksın sorulara...
Valla ben daha sınava girmem!