Türkiye, BirGün gazetesinin ne büyük bir şans ve varlığının emekçiler için ne denli bir güvence olduğunu, bir kez daha anladı sanırım!...

Türkiye, BirGün gazetesinin ne büyük bir şans ve varlığının emekçiler için ne denli bir güvence olduğunu, bir kez daha anladı sanırım!...

Bu vesile ile BirGün projesini düşünen ve eyleme geçirenleri saygıyla anmak gerekir.

•••

Son günlerde Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubu ile  “3. Medya Savaşı’nı” başlatması, ülkede bazı olayların yeniden değerlendirilmesini zorlayacaktır.

Siyasetin kirlenmişliği kadar medyanın da farklı yüzü, bu savaşlar sayesinde bir kez daha ortaya çıkıyor.

“Tencere dibin kara senin ki benden kara!...” Çamur ortamı içinde, balçıklar üzerinde yapılan “bilek güreşi” bize birçok şeyi gösterebilir.

Uğruna çatışılan “çıkarlar,” gizli bilgiler ve  “siyasi ve medyatik rant oyunlarının” ortaya dökülmesi halkın bilinçlenmesine yardımcı olacaktır...

Böylece bize gösterilen “fotoğrafların” gerçek amacının halkı değil, tarafları daha zenginleştirmek için kullanıldığını anlayabiliriz...

Yani bu savaşlar, bize çok şey kazandırabilir!...

Umduğumuza ulaşabilir miyiz?

Zannetmiyorum;

Çünkü, Türkiye’de demokrasi yok!... Somut göstergelerinden biri olan basın özgürlüğü yok!... Halkta cesaret de yok!...

•••

Aslında Türkiye, özgürce düşünemeyen ve kendisini ifade etmekten korkan bir yurttaş topluluğuna sahip!...

Bu durumu, ekonomik yoksulluk, eğitim düzeyindeki düşüklük ve yasaların baskısı gibi bir dizi koşulla açıklamak yeterli olmaz.

Kültür eksikliği, gelenekler vs gibi “sübjektif” ölçütlere bağlamak da doğru değil.

Sosyolojik bakışla demokrasinin gelişmemesinin en önemli sebebi, toplumun “demokrasiye” direnmesi olarak algılanmalı!...

Bu gerçek, elitist bir yaklaşım değil, realist bir gözlem olarak değerlendirilmeli.

Bireyin “demokratik kültürün” gelişmesine direnmesi ve esas olanın muhafazakârlaşan geleneklerle yaşamak talebi “mahalle baskısından” da öte bir şey…

Hal böyle olunca “Deniz Feneri” ve “Hilton Oteli yeri” tartışması çok ilgisini çekmiyor.

Sadece “magazinsel” değerlendirmekten ileriye gitmiyor…

Hele hele, “basın özgürlüğü” kavramının ne denli yaşamsal olduğunu hiç düşünemiyor..

•••

Oysa Alman savcıların hazırladığı iddianamede;  “40 milyon avro değerindeki yolsuzluğun” anlatıldığı, Başbakan Erdoğan’a da bu paralardan bir kısmı gönderildiği ve RTÜK Başkanının “kuryelik” yaptığı iddiaları ülkemiz için yaşamsal önem taşıyor.

1994 yılında ortaya çıkan, “Mercümek Yolsuzluğu” olarak bilinen ve Erdoğan’ın da mensubu olduğu partiyi ilgilendiren Bosna olayını hatırlamak gerekir.

Milyonları kapsayan bir yolsuzluktu.

Bugün “Deniz Feneri” o yolsuzluktan daha da büyük.

İnsanların “duygularını sömürerek” yardım amacıyla toplanan paraların, Türkiye ve Almanya’da çıkar elde edilmek üzere yatırıma dönüştürülmesi sadece, maddi değil, aynı zamanda da “manevi vahşettir.”

Halkın bilinçlenmesi ve demokrasiyi sahiplenmesi, sömürü düzeniyle yüzleşerek olacak…

“Şantaj ve rüşvet düzeninde” sömürülen ve kullanılan her zaman halk olduğu gerçeği ortaya çıkarıldıkça, demokrasi taraftarları çoğalacaktır.

•••

Son zamanlarda AKP en yumuşak karnından yara alıyor. Şaban Dişli, Gaziantep, Batman ve Deniz Feneri olayları…

Geçmişte Botaş, oğullara alınan gemiler, Galataport, Ali Dibo olayları gündeme gelmişti.

Ayak oyunlarıyla bu yolsuzluklar unutturulmuştu.

AKP bu konuda hayli başarılı…

•••

Erdoğan “söz dalaşı” ustası!...

Bir taşla birkaç kuş vurma peşinde…

Hocası Erbakan’dan çok şey öğrenmiş.

Baharın ilk aylarında başlayan dünya ekonomik krizini, aylarca “Kapatma davası ve Ergenekon İddianamesi” ile gizlemişti…

Şimdi, ülkemize ulaşan bu krizi ve “Yolsuzlukların daniskalarını,” Aydın Doğan’a saldırarak geçiştirmeye çalışıyor…

Biraz da başarılı oluyor…

Çünkü arkasında genişçe bir “basın” taraftarı var…

•••

Tehlikeli olan şu;

 “Basın özgürlüğünün” olmadığı yerde hukuk ve demokrasi hiç olmaz!..

 Hele bu yerde; sığınacak yer bulamayan, yaşam güvencesine kavuşamayan, haklarını savunamayan bir toplum yaşıyorsa onu yönetenler “diktatör” olur...

İşin acı yanı diktatörleri kontrol edemezsiniz!...

Patronu olan “medyanın” da bağımsız olması mümkün olmaz…

Hele patron kâr peşinde koşan iş adamı ise ve de devletle iş yapmak zorundaysa bağımsız ve tarafsız “medya-hükümet” ilişkisi kurulamaz..

Önce “çıkar” gözeten ilişki ekseni, halkın bağımsızlığını ve haklarını elinden alan en keskin düzlem olacaktır!...

•••

İyi ki BirGün var.

Onun da “bildiğimiz patronu” yok!…

Çünkü, derdi sadece halk olan bir gazete “diktatörlere” kafa tutabilir..