Bizim "Kurtuluş Savaşı", "İstiklâl Savacı", "Özgürlük Savaşı" diye övünerek andığımız ve bugünkü Türkiye Cumhu-riyeti'nin varlığımızı borçlu olduğumuz savaşın

Bizim "Kurtuluş Savaşı", "İstiklâl Savacı", "Özgürlük Savaşı" diye övünerek andığımız ve bugünkü Türkiye Cumhu-riyeti'nin varlığımızı borçlu olduğumuz savaşın Yunanistan için ne ifade ettiğini hep merak etmişimdir. Acaba Yunan aydınları, yaşlısıyla genciyle Rumlar, bu savaşı nasıl hatırlıyor? Onu hangi adla anıyorlar? Nedenlerini, sonuçlarını hangi duygu ve düşüncelerle nasıl içsel-leştirdiler? Mesela bizde (yani galip tarafta), Kurtuluş Savaşı'nı ateşleyen "Kuvvayi Milliye ruhu"nun kökenine dair uzlaşmaz bir tartışma sürüp gidiyor. Kimi diyor ki, Kurtuluş Savaşı'nı kazandıran "iman gücüydü", kimiyse hayır, "millet şuuru, Türklük bilinciydi". Ayrıca ne o ne bu, "Mustafa Kemal'in dehası ve ordumuzun kahramanlığıydı" diyenler de var.

Komşudan Georgios Nakracas diye bir arkadaş da "Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni" adlı kitabında kafayı bu konuya takmış. Peşin peşin söyleyelim, yazar ülkesinde pek sevilen biri değil. Çünkü kilisenin savaş kışkırtıcılığına, azılı milliyetçilerin sürekli körüklediği Türk düşmanlığına karşı ciddi eleştirileri var. Mesela Yunan halkı, Yunan ordusunun Anadolu'yu işgal etmesini (o gün de-bugün de) haklı buluyor. Kendilerince "haklı olduklarına yüzde yüz inandıkları" iki nedenleri var:

ı-Anadolu'nun Ege ve Marmara bölgeleriyle, Kapadokya'da, Pontus'ta, İstanbul'da, Trakya'da Rumlar çoğunluk, Türkler azınlıktır.

2- Küçük Asya (Anadolu), üç bin yıldan beri ulusal bilinç ve dini kimliklerini değiştirmeden sürdüren Rumların anavatanıdır.

Öyleyse Yunan yurdunu kurtarmanın zamanı gelmiştir. "Beş Denizli, İki Kıtali Bizans İmparatorluğu" yeniden canlandırılacak, Türkler Kızıl Elma'ya (Asya'ya) sürülecektir. Ancak Yunanistan, bu rüyadan öyle ağır bir şokla uyandı ki, o gün bu gündür, şapkayı önüne koyup, savaşın sonuçlarını soğukkanlılıkla değerlendirip kabullenemiyor.

Nakracas kitabında, Helenizm'in (bugün dahi) ruhunu kanatan, vicdanını sızlatan işte bu mağlubiyeti otopsi masasına yatırıyor. Bunun için önce papazların dolduruşuyla uydurulan savaş gerekçelerini büyüteç altına almış. Anadolu'da Rumların çoğunlukta oldukları iddia edilen yerlerin nüfusunu çeşitli kaynaklardan karşılaştırmalı olarak inceliyor. Sonra "üç bin yıldan beri yaşayan Bizans ruhu" meselesini kurcalıyor. Hangi sonuçlara varıyor? Bunun için bir zahmet kitabı edinin, okuyup öğrenin, merakınızı kendiniz giderin.

Bizim burada üzerinde duracağımız kimin hakh-kimin haksız olduğu meselesi değil. Kitaptan çıkarılacak asıl ders; daha doğrusu alınacak üç mesaj var:

1- Eski yaraları milliyetçilikle kaşımayın, mikrop kapar.

2- Kadim hülyaları yobazlıkla kışkırtmayın, kangren olur.

3- Komşunu anlamadan sevemezsin. Ama kim takar Nakracas'ı! Bırakın dünü,

bu gün dahi komşumuzda, "eğer Atatürk çıkmasıydı, Anadolu Yunanistan'la birleşip üniter bir devlet olacaktı" inancı yaygın. Yazar, nihai barışın önünde heyula gibi duran daha nice ör-

nekler sunuyor kitabında:

*i999'da 15 Ağustos Meryem Ana kutlamaları sırasında açılan bir kilise töreninde, Atina Başpiskoposu Hristodulos Yunan Cumhurbaşkanının önünde şunları söylüyor: "Tanrı bana Pontus'taki Sümela Manastırının açmayı da nasip etsin."

*i994'te Yunan Meclisi, Pontus Rumlarının Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını oybirliğiyle tanıdı ve 19 Mayıs gününü Pontus soykırım günü ilan etti. Bu kararla Yunan milliyetçiliği öç alıyordu. Yunan Meclis Başkanı Kaklamanis o gün şöyle konuşmuştu: "Meclis üzerine düşeni yaptı. Şimdi Pontus halkına da bir görev düşüyor; şu soykırımı kanıtlamak."

*20oı'de Yunan Meclisi, Küçük Asya Rumlarının Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını oybirliğiyle tanıdı. Ki, o günlerde Türk-Yunan ilişkilerinde "balayı" yaşanıyordu.

*20oo'de Yunan Meclisi, Avrupa Birliği'nin ön-şartı gereği kimliklerden din hanesini silmeye kalkışınca, Atina Başpiskoposu Hristo-dulos'un bir işaretiyle 3,5 milyon kişi yasanın iptali için dilekçe verdi. Ama Euro'nun tatlı yüzüne gören Atina, tarihinde ilk kez kilise iradesini takmayarak yasayı çıkardı.

* Başpiskopos Hristodulos, Yunanistan'da düzenlenen 2004 Olimpiyatları sırasında, İslam ülkelerinden gelen sporcular için Atina'ya '40 kilometre uzakta' yapılması istenen cami inşaatını engelledi.

Mikro Anadolu: Kokinya

Hazır söz komşudan açılmışken, onlara dair bir kitap (Mübadele Çocukları) daha sıkıştıralım araya: Amerikalı bir toplum (yani insan) bilimci Renee Hirschon, yememiş içmemiş, mübadele ile yurtlarından edilen Anadolu Rumları'nın, Yunanistan'daki hayatını merak etmiş. Bu ani ve gayri iradi kültür değişiminin onlar üzerindeki etkilerini, tepkilerini araştırmış. Bunun için Atina'da Pire'nin en yoksul mahallesi olan Kokin-ya'yı kendine pilot bölge seçmiş, çünkü Kolonyalılar silme Anadolu'dan. İçlerinde Kapadokya-lısı, Pontuslusu, Konyalısı, İzmirlisi, Antalyalısı, Karamanlısı hepsi var.

Amerikalı araştırmacı, Kokinya mahallesinde bir "kondu" kiralayıp onların arasına karışmış. O zamanlar Albaylar cuntası hüküm sürüyormuş. Cuntacı işgüzarlar, "sayın muhbirler" ondan şüpheye düşmüşler: Ya casustur, ya da komünist diyorlarmış onun için. Hep takipteymiş. Neyse ki, Bülent Ecevit'in Kıbrıs barış harekâtı yetişip de cunta devrilince rahat etmiş.

Kokinya mahallesine girmek istemiyorum, çünkü bir kere girildi mi oradan kolay kolay çıkılmaz. Ancak şu kadarını söylemeliyim; Kolonyalılar silme komünist ve Kolonyalılar bir an için bile olsa eski vatanlarını akıllarından çıkaramıyorlar.

Eğer merak eder de bu kitabı edinirseniz, "drahoma" bahsine özel dikkat sarf edin, o zaman bizde evlilik çağına gelen kızların utanmazca nasıl sokağa atıldığını göreceksiniz. Bu kitaptan çıkarılacak çok ders var. Mesela, giden Rumlara karşılık Yunanistan'dan gelen Türkler hakkında ne zaman böyle bir araştırma yapılacak? Bırakın araştırmayı şimdi onlar nerelerdeler?