Geçen hafta "mortgage"

Geçen hafta "mortgage"="borçkonut" sistemi üzerine yaptığımız değerlendirmede "iktidar tam da bu zamanda bu tasarıyla ne yapmak istiyor" diye sorup, birinci niyetin seçim döneminde hayal tacirliği olduğunu, sağ oportünizmin ana sermayesinin kitleleri avutmak olduğunu; ama, yabancı fonları çekmek niyetinin de önemli olduğunu; bunun da, "borçkonut tasarısını" "Dönüşüm Alanları Kanun Tasarısı" ile birlikte okumayı gerektirdiğini söylemiştik.

Geçen hafta "borçkonut sistemi" yasalaştı. Bu sistem üzerine yazılıp çizilenler, düşük gelirliler açısından bu sisteme girmenin hayal olduğunu; hatta düzenlemenin, sisteme girebilecek orta-üst gelirli tüketicilerin/yatırımcıların çıkarlarını kollamaktan ziyade, mali sistemin yani bankacılık ve sigortacılık yapan yerli ve yabancı şirketlerin çıkarlarını kollamayı, onlara daha az riskle yeni pazarlar açmayı hedeflediğini yeteri açıklıkla ortaya koydu.

Getirişi yüksek ve riski düşük yatırım alanları peşindeki yabancı emeklilik fonlarını çekmeye verilen önem ise, tasarının genel gerekçesi okunduğunda çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Bu bilgi, "dönüşüm alanları tasarısıyla" birlikte okunduğunda ise, dar gelirlilere ucuz konut finansmanı yerine, 21 Kasım 2006 tarihli BirGün yazımızda değindiğimiz gibi, "dar gelirli kesimlerin değer kazanmış rant alanlarındaki taşınmazlarına el koyarak buradan sağlanacak kentsel rantları dilediğince dağıtmak" ve sermaye girişlerini istikrarlı kılmak niyetlerinin öne çıktığını görürsünüz. Arada bir telaffuz edildiği üzere, İspanya modelini daha hesapsızca izleyerek, yabancılara milyon konut mertebesinde taşınmaz satmak niyetleri işte böyle ilmik ilmik örülüyor.

Piyasa merkezli bakış açısına ve AKP tarzı rant hesaplarına sahip olmadan Dönüşüm Alanları Kanun Tasarısı'nı değerlendirenler, tasarının geniş ihtirasları karşısında irkileceklerdir. Çünkü, tasarı sadece kentlerin imarsız, düzensiz, sağlıksız bölgeleriyle yetinmiyor. Kentlerin imarlı/imarsız tüm alanları kapsanıyor. Ama bu da yetmiyor. "İmar planı bulunsun veya bulanmasın kentsel ve kırsal tüm alanlar" kapsanıyor. Üstelik, sadece yapılaşmanın olduğu alanlarla da yetinilmiyor, "binalı ve binasız tüm alanlar" kapsanıyor. Yani, tüm Türkiye toprakları yasanın ilgi alanında: Kentlerin imarsız bölgeleri yanında imarlı bölgeleri ve tüm gelişme alanları; ayrıca, kıyılar, ormanlar, tabii servet ve kaynaklar, tarih/ kültür ve tabiat varlıkları, tarım arazileri ile çayır ve meralar...

Bu düzenlemenin silahları da süper güçlü: "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Çevre Kanunu, Kıyı Kanunu, Boğaziçi Kanunu, Maden Kanunu, Orman Kanunu, Toprak Kullanımı ve Arazi Kullanımı Kanunu, Mera Kanunu" gibi 13 yasa devre dışı bırakılıyor. Bu arada, "borçkonut sistemi"nin sadece konutu değil her türlü ticari taşınmaz türünü de kapsadığını eklersek, resim daha iyi tamamlanır.

Ayrıca, her ölçekteki planlama yetkileri dönüşüm alanlarını uygulayacak idarede (yerel yönetimde) toplanıyor. Peki bu koşullarda mevzuat oluşturmaya, imar planları, kent ve bölge planları yapmaya ne gerek var? Bu koşullarda ülke varlıkları nasıl korunabilir, yerel yönetimlerin rant-rüşvet çekişmesinin odağı haline getirilmesi nasıl önlenebilir?

Kamu yararı veya toplum çıkarı gibi yüce amaçlar için düzenlenmediği her satırından belli olan bu düzenlemeler, AKP'nin benimsediği "tüccar-siyaset" düsturuna ne de güzel yakışıyor değil mi?