Sonunda ağızlarındaki baklayı çıkardılar. Suriye'nin sadece Suriye olmadığı, bu ülke üzerinden bir ‘vekalet (proxy) savaşı’nın verildiği, asıl hedefin İran-Suriye-Lübnan Hizbullahı’ndan müteşekkil Şii hilalinin dağıtılarak İran’ın yalnızlaştırılması olduğunu daha fazla gizleyemediler!

Eli kanlı ABD emperyalizminin ‘haşarı’ temsilcisi Hillary Clinton’ın “Washington'da İran-Hizbullah-Suriye arasındaki bağlantıların kesilmesi için gerekli adımların atılması kararlaştırıldı” itirafı, Suriye meselesinin kapalı kapılar ardındaki iç yüzünü resmen tescillemiş oldu!

İki haftalık Afrika turunun ardından “en iyisini en sona sakladım” dediği İstanbul’a gelerek Gül’ünden Erdoğan’ına, Davutoğlu’dan Yılmaz’ına kadar iktidarın kudretli temsilcilerini bir tespih tanesi gibi sıraya dizen Clinton’ın sözleri, Suriye’de yaşananların Suriye halkının “demokrasi” ve “özgürlük” mücadelesiyle ilgili olmadığını bir kez daha göstermesi açısından önemli.

***

Suriye'de çok ayrıntılı büyük bir uluslararası politik mühendisliğin denenmekte olduğunu küresel emperyalizmin temsilcileri dahi artık gizleme gereği duymuyor. Evet, Suriye diye konuştuğumuz konu aslında İran'dır, Lübnan’dır.

Çünkü emperyalist bir gerici kışkırtmaya maruz kalan Suriye, günümüz Ortadoğu jeopolitiğinde düğüm noktası. Bu düğüm kesildiğinde, İran’la Lübnan arasına bir Sünni rejim oturtulacak, Hizbullah tecrit edilecek, Irak’taki Şii iktidarı zayıflatılacak böylece de İran yalnız kalacak ve devrilmesi kolay bir rejime dönüşecek.

Çatışmaların başladığı Mart 2011’den bu yana Suriye’de asıl meselenin bu ülkenin emperyalist çıkarlar doğrultusunda dizayn edilmesi ve İran’ın yalnızlaştırılması olduğunu dillendiren sosyalistler yine, yeniden haklı çıktı.

Hala daha Suriye'de “devrimin çalındığını” dillendiren bir takım aklı evvellerin Clinton’ın “demokrasi” ve “özgürlük” ihracının görüntüden ibaret olduğunu, asıl derdin İran olduğunu itiraf eden sözlerinden sonra ne gibi argümanlar öne sürecekleri merak konusu.

***

Bugün için Suriye’de sadece fiili bir savaş yürütülmüyor, aynı zamanda bu ülke üzerinden bir psikolojik savaş da yürütülüyor. Suriye’yi düşürmek küresel düzenin esas patronun kim olduğunu kanıtlamak için de önemli. ABD, İngiltere, Fransa ve bilumum ülkeden oluşan ‘kolektif emperyalizm’in hiçbir uluslararası sorunda olmadığı kadar Rusya ve Çin’in engeline takılmasının arka planında bu psikolojik direnç yatmaktadır.

Clinton, bölgesel taşeronlarıyla “yoğun operasyonel planlama” yaptıklarını belirtip, neo-Osmanlıcılarımızın sırtlarını sıvazlarken, tansiyonun yükseldiği coğrafyada, bugün her zamankinden daha fazla ‘bölgesel savaş’ ihtimalleri konuşuluyor.

Bu savaş korkusundandır ki eli sopalı emperyalistler ilk etapta taşeronlarını cepheye sürme telaşında. ABD’nin BM’yi, AKP’nin ise Meclis’i bypass ederek uygulamaya sokmaya çalıştığı “tampon bölge” veya “uçuşa yasak bölge” senaryo fiili bir işgalin başlangıcı olacak. Bu başlangıca Suriye ile özel ilişkiler içerisinde bulunan Rusya, Çin ve İran’ın yer aldığı bloğun vereceği tepki bölgenin kaderini belirleyecek.

Anlaşılan o ki AKP hükümetinin emperyalizmin Ortadoğu’daki taşeronluğuna soyunarak, Türkiye'yi saldırgan politikaların bir parçası yapan yaklaşımları ülkeyi maceradan maceraya sürükleyecek. Ortadoğu emperyalist girdilerle iç savaşlara, etnik ve dini boğazlaşmalara kaosa sürüklenirken, Türkiye de bu kaosun parçası olacak ve bölge halkları büyük acılarla yüz yüze kalacak.