Erdoğan tam bir siyasi “tilki”!.. CHP ve MHP’nin beyanları sonrası TSK ile başlayan “polemiği” kendi lehine çevirmekte büyük ustalık gösteriyor.ABD yetkililerinin...

Erdoğan tam bir siyasi “tilki”!..
CHP ve MHP’nin beyanları sonrası TSK ile başlayan “polemiği” kendi lehine çevirmekte büyük ustalık gösteriyor.
ABD yetkililerinin “Kara Harekâtını bitirin.” talimatını uygulamakta tek sorumlu olan AKP, tartışmaların muhatabı olmaktan akıllıca kaçıyor!. Her türlü yönetimin tek sorumlusu “siyaset” değilmiş gibi davranmakta başarılı oluyor...
Erdoğan bir manevrayla TSK’nin arkasına sinsice saklanıyor...
“Muhalefetin salvolarına kulak asmayarak, Askere yapılan “saldırılara(!)” göğsünü gerdiğini”övünerek kamuya gösteriyor.
Hem de ülkeye sahip çıkan, yabancıları iç işlerimize karıştırmayan, “bağımsız ve bağlantısız bir yönetim” imajı çizerek!..
Erdoğan, bu oyunu İzmir de oynuyor!..
Yani, “Gâvur İzmir” dediği yerde!..

Bağımsızlığa, çağdaşlığa ve uygarlığa inanmış İzmirlilere TSK’ya acımasızca saldıranlara rağmen sahip çıktığını ilan ediyor.
Askeri korumak adına İzmir’de milliyetçiliği kaşıyan, demokrasiyi zedeleyen, siyaseti aşağılayan bir tavır takınması insanı daha da kızdırıyor!.. Oysa, Erbakan’dan ders çıkarmalı. Askere yaranmak için maaşlarını artırdığı anda 28 Şubat kararları ile karşılaştı. Üstelik o muhtıraya imza attırdılar.

•••
Dün Genelkurmay Başkanı’nın terörle ilgili sempozyumda sarf ettiği sözler, öncekiler gibi yenir yutulur değil!..
Üstelik “muhalefet partilerine hain” diyen beyanatı da kendisinin yazdığını açıklıyor.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir tartışma yaşanmaz.
Silahlı Kuvvetler doğrudan “Siyasileri” muhatap olarak alamaz!.. Silahlı Kuvvetler’in görevi bellidir. “Görevi yerine getirdiğini” söyler ve kışlasına döner. Görevin başarılı olup olmadığına “karar” verecek olan o görevi “veren” siyasilerdir.
İktidar ve muhalefeti ile tüm siyasilerin “yorumu” onları ilgilendirmez!..
Şayet “egemenlik halkınsa” ve halk egemenlik hakkını siyasiler vekaletiyle kullanıyorsa, siyasiler devletin herhangi bir kurumunu veya kuruluşunu muhatap alıp da tartışmaz!..
Bu kurumun ya da kuruluşun bağlı olduğu siyasi (Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da Bakan, o kimse) siyasetin tek muhatabıdır...

Kurumların yaptıkları ya da yapamadıklarının hesabını iktidardaki siyasiler verir.
O hesabın yeterli olup olmadığına karar verecek de demokrasilerde “muhalefettir”.
Demokratik hukuk devletlerinde sorumluluk taşıyan siyasiler dururken devletin bir kurumu “sorumlu oldukları merciyi” atlayarak kendini savunursa bu usulsüzlüktür!..
Hele hele “yaptığım doğrudur. Beni eleştirenler ise haindir” diyebiliyorsa ortada büyük bir “suç” var demektir!..
Oysa eleştirileri yapan TBMM’de bulunan partilerdir. Üstelik biri “ana muhalefet partisidir...
CHP ve MHP’nin harekât ile ilgili yaptığı eleştirilere TSK; “hainler bile bu kadar zarar vermemiştir” diye karşı çıkmakta.
Karşı çıkmaktan öte onları “hainlerle” bir tutmaktadır. Alenen siyasi partilere saldırmaktadır.
Siyasi partiler siyasetin ta kendisidir.

Siyasete yapılan saldırı “demokrasiye, Parlamentoya, hukuka yapılan saldırı demektir!..
Bırakın Meclis’te bulunmayı ya da ana muhalefet olmayı, demokrasilerin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin tümünün bu ülkenin “meşru” yöneticileri olduğunu kabul etmek zorunluluğu vardır.
Çağdaş demokrasiyi özümsemek demek; “Siyasi partilerin devletin bütün kurumlarından daha önemli olduğunu çünkü o kurumların yöneticilerini her an bu partilerin belirleyeceğinin” bilinmesi demektir.
“Egemenlik mülkiyeti halkınsa” halka hizmet eden kurumlar, halk iradesini temsil eden partilerin üzerinde kendilerini göremezler.
Türkiye de durum böyle değil!
Yurttaşları “sözde ve özde” diye ayırt eden devlet kurumları vardır.
Yurttaşların iradelerini temsil eden partileri kendilerince ayıran bu kurumlar, aslında “gizliden demokrasi” ile çatışmaktalar!

•••
CHP ve MHP ile TSK’nın tartışmasını “hiç hafife” almamalıyız!..
Asker ve sivil çatışması, askerin istediği gibi siyasileri sindirirse, demokrasi büyük yara alacaktır... Siyasiler demokrasi, hukuk ve çağdaşlık adına geri adım atmamalı…
Haklarını sonuna kadar elinde tutmalı… Ama nasıl? Bu konuda MHP ve CHP’nin inandırıcı olamayacağı açık!..
27 Nisan e-muhtırasına övgü yağdıran partiler demokratik haklarını koruyabilir mi?.
Diğer yandan;
Bağımsızlık ya da bağımlılığın hesabını asker değil hükümet vermeli!..
Kaybedilen gençlerin,akan kanın nedenini siyasiler açıklamalı!.. Bu onların görevi!..
Barışa ulaşmak askerin işi değil siyasilerin varlık nedenidir!..