Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğunu kazandığı süreç birçok önemli unsuru da (futbolumuz adına) içinde barındırıyordu. En önemlisi tabiî ki....

Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğunu kazandığı süreç birçok önemli unsuru da (futbolumuz adına) içinde barındırıyordu. En önemlisi tabiî ki "Türk futbol tarihi"nde en önemlilerden biri olan; çok kaliteli ve önemli bir jenerasyona sahip olmasıdır. Hagi, Popescu, Tafferel gibi her takıma nasip olmayacak liderlere sahip olunması şampiyonluk kadar önemlidir.

O süreç içindeki Fatih Terim de çok farklıydı. Birinci farklılık başarıya aç olmasıydı, tabii bunun yan öğelerini oluşturan maddi ve manevi kazançları isteme hırsı da, kültürel alt yapısı tartışılmakla birlikte, çok önemli faktördür. Şimdi "nasıl buraya geldin" diyeceksiniz.

GALATASARAY'IN KATKISI
O zamanki Galatasaray'ın "Türk Futbolu"na katkısının irdelenmesi gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Şundan dolayı: O takım o zamanki ligimizi forse etmekteydi. Diğer neden ise Galatasaray'ın "Ulusal Takım"ımızın temelini oluşturmasıydı.

Haliyle "Türk futbolu" Dünya futbolu içinde hem kalite bakımından hem de saygınlık açısından iyi bir yer edinmişti. Çıta yükseklerde olunca Anadolu takımları da kendilerine çeki düzen verme ihtiyacı hissedip yatırıma gitmişlerdi. O koşullarda çalışan teknik adamların önlerinde aşmaları gereken ciddi bir hedef ortaya çıkması futbolumuz adına sevindirici sonuçlar ortaya koymuştu. Yeni bir teknik adam yapısı oluşmaktaydı, araştırmaya meyilli, idealleri olan teknik adamlar, yeni bir vizyon ile futbol hedefleri ortada durmaktaydı. Maalesef hala ortada durmaya devam etmektedirler.

Durum bu olunca Türk Futbolu gerileme dönemine girip çırpınmaktadır. Niçin mi? Birincisi, Fatih Terim'in İtalya macerasının başarısızlıkla sonuçlanması, yerli teknik adamların Avrupa pazarı hedefini ortadan kaldırmıştır. İkincisi, içe dönen Terim'in hem Galatasaray'da hem de Ulusal Takım'daki kötü gidişatı ister istemez ciddi bir rekabet hedefinin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Yeni futbol jenerasyonu oluşturulamaması, tabiî ki yerli çalıştırıcıların hedef küçültmesi ile kötü yabancı oyuncu transferlerinin katkısı ile kendini belirtmektedir.

Örnek mi; Gökhan Zan'ın yanına Popescu'yu, Arda'nın yanına Hagi'yi bulamadık. Yerli çalıştırıcıların hedefinin küçülmesi yönetimlerin beklentileri ile uyum göstermektedir. Daha az maliyet ile kurulan sıradan takımlardaki çalıştırıcılar haliyle günü kurtarma sevdasına girmiş, Türk futboluna verebilecekleri katkı kalmamış sadece üç büyükleri yenme hedefi ile var olma savaşı kısır döngüsü içine girmişlerdir.

Tabii o zaman çalıştırıcılarımızın verimlilikleri sadece iş bulma becerisi üzerine kilitlenmiş olup futbola katkı kavramı tamamen ortadan kalkmış durumdadır. Cep telefonlarına harcadıkları enerjiyi futbola harcayamaz olduklarından "bize yine hüsran" düşmektedir. Şimdi on üç-on dört tane teknik adamının çalıştığı süper lig pazarında, takımlar sabit kalıp çalıştırıcılarımız yıl içinde yörüngeye oturmuş uydular gibi dönmektedir. İki, üç, beş hafta, ay, yarım sene gibi sürelerle dönüşüm tamamlanmaktadır.

İşin ilginç yanı biz ise sürekli AY tutulması yaşayarak GÜNEŞE hasret kalmaktayız.