Sarkozy’li hâliyle bile Fransa çok önemli ve hayırlı bir iş yaptı, burkayı/peçeyi yasakladı...

Sarkozy’li hâliyle bile Fransa çok önemli ve hayırlı bir iş yaptı, burkayı/peçeyi yasakladı. Pek demokrat Taraf gazetesi de ‘burkaya laikçi yasağı’ başlığıyla verdi bu haberi; belli ki, pek üzülmüşler.
 
Yeni Dünya Düzeni; yani, artık emek-sermaye çelişkisinin ortadan kalktığı bir dünya. Eğer ortada hâlâ bir çatışma varsa, dinozorluk edip de yok emekçilerdi, patronlardı, ezilen/sömürülen halklar/uluslar ve de emperyalizmdi gibi laflar edip de dinozorlaşmayın: Çatışanlar artık, sınıflar falan değil, medeniyetlerdir. Ama neyse ki, medeniyetler arası ittifak ve dinler arası diyaloga gönül vermiş kahramanlar da vardır; onların gayretleriyle her şey bir gün yoluna girecektir.
 
Gülen hareketinin, içinde işlemsellik (kıymet-i harbiye) kazandığı paradigma da tam tamına budur; tabiî arkalarındaki Amerikan/emperyalist koruma ve desteğinin sebeb-i hikmeti de.
 
Buradaki oyunda patronlar büyük hokkabaz, piyonlar ise fevkalade ilkeldirler; dalından kopup rüzgârda sürüklenen yaprağın yol alışını bile ruhlarla açıklayan Amazonya yerlilerinden sadece bir adım ileride, nesnelere değil de kavramlara öznelik atfetmektedirler. Başka terimlerle söylersek, Auguste Comte’un metafizik evresine geri dönmüş vaziyetteyizdir.
 
Burka yasağına pek bir üzülen ‘ileri demokrat’ların demokrasisinin varabileceği en uç noktada ise, ‘inancına göre yaşama özgürlüğü’ bulunur: Hindu isen, ölen ağabeyinle birlikte yengeni de canlı canlı yakıp cennete gönderme, İslam adına da, kadını ‘kişi’ olmaktan düşürme özgürlüğü…
 
Evet, insan bireyi, parmağının ucundan ağzındaki salyaya kadar her şeyiyle hep aynı bireydir; ama, biz insanlar bir birimizi parmağının ucundan (parmak izinden veya çıplak gözle DNA’sından) , sırtından, elinden ya da kokusundan değil, ancak yüzünden tanıyıp teşhis edebiliriz ve de bir insanın yüzünün örtülüp gizlenmesi, onun başka hiçbir insana indirgenemeyecek biricik bir varlık, yani bir kişi ve sadece o kişi olma hakkından yoksun kılınmasıdır: Fransa burkalıya 150 euro, burkalandırana ise 30 (mağdurun yaşı 18’den küçükse 60) bin euro ve hapis cezası verirken hakikaten insanlığa hizmet etmiş  -Sarkozy ve benzerlerinin böyle bir niyeti olmasa bile- ; ama, bu yasağı sadece kamu alanıyla sınırlandırmakla, bu işi eksik bırakmış olmaktadır: Hayvanlara eziyet etmenin yasaklanıp cezalandırılması konusunda kamu alanı-özel alan ayırımı yapılmazken kadına eziyetin özel alanda serbest bırakılmış olması Aydınlanma’nın has vatanına yakışmayan bir tutarsızlıktır.
 
Tayyip Erdoğan’ın Fransa’da yeterince inanç özgürlüğü yok derken kastettiği şey aslında, bir insan özgürlüğü değil,  -en azından kamu alanında-  kadınlara din-inanç adına eziyet etme, manen yok etme serbestliğidir; ki,  bu zihniyetteki, hem de iyice otokrat bir başbakanın ülkesinde kadın cinayetlerinin artması, daha da önemlisi katillerin iyice pervasızlaşması hiç de tesadüf değildir.
 
Yirmi beş sene önce de şu tespiti yapmıştım: Kopya eskiden beri çekilirdi; ama, Özal’la birlikte değişen, kopya çeken öğrencinin yakalanınca utanır iken, şimdi artık utanır olmaktan çıkıp, kopya çekmeyenleri küçümser, hatta aşağılar hâle gelmesidir. Erdoğan’la birlikte değişen de, her türlü (fizikî veya sözel) şiddet kullanımının, ‘delikanlılık’, ‘kodu mu oturtmak’ bâbında toplumsal bir değer olarak yükselişe geçmiş olmasıdır.
 
Şunu da vurgulayıp yazımızı bitirelim: Kadının örtü(n/l)mesi, kadının sadece bir cinsel objeye indirgenmesinin sonucu olduğuna göre, daha beş-altı yaşındaki kız çocuklarının bile başını örtmeye kalkanlar ile pedofilik suçlar/suçluluk arasında da doğrudan bir bağlantı vardır.