Geçen hafta “aşırı kaygılı” sporculardan söz etmiştik. Bunların dışında bir de “başarıdan korkan” sporcular vardır. Bu tip oyuncular; başarıyı koruyamayacaklarını zanneder...

Geçen hafta “aşırı kaygılı” sporculardan söz etmiştik. Bunların dışında bir de “başarıdan korkan” sporcular vardır. Bu tip oyuncular; başarıyı koruyamayacaklarını zanneder. Zirveyi ellerinde tutamayacaklarmış gibi düşünür ve kaybetmekten korkarlar. Aslında bu duygu yaşanan istikrarsız sonuçların ürünüdür. Bu tür sporculardaki sorumluluk duygusu fazlaca gelişmiştir ve kendilerine zarar verir boyutlardadır.

Tabii kendine zarar verirken takımını da müşkül durumlara sokarlar. Bu yapıdaki sporculara; kazanmak kadar kaybetmenin de mümkün olabileceği anlatılmalıdır. Kaybedenlerin daha çok sayıda olduğu hatırlatılmalıdır. Özellikle kaybetmesi halinde bile çevresinin ona sırt çevirmeyeceği hissettirilmelidir.

Diğer bir sorunlu sporcu portresi de; sık sık sakatlanan ve bunu alışkanlık haline getiren  tiplerden oluşmaktadır. Bunlar kendilerini cesur ve kahraman sanırlar ve bunu başkalarına kanıtlama gereksinimi duyarlar. Olur olmadık pozisyonlarda olur olmadık hamleler yaparlar, fiziksel yapıları için riskli hareketler yapmaktan çekinmezler. Bu durum da takımdaş ve diğer yarışmacılar için tehlike oluşturur. Bunlar için önemli olan “onlar kahramandır, acıya dayanıklıdırlar, takım için her türlü feragatte bulunmaktır.” Yine, bunlar yarışmaya katılmasa da takımla birlikte olurlar. Diğer takım arkadaşlarına ilgili davranırlar. Kaybedilmesi halinde yapılan eleştirilere kulak asmazlar. Daha doğrusu alınmazlar. Bu sporculara karşı sabırlı olunmalıdır. Güven hissi aşılanmalıdır. Kompleksini yenmesi için yardım edilmelidir. Kolay yapabileceği görevler verilmelidir. Böylece kendine güveni artırılmaya çalışılmalıdır. Sakatlanması halinde hemen doktora yollanmalı, bunun dışında fazla ilgi gösterilmemelidir. Aksi halde sakatlığın boyutu için abartılı davranma şansı yakalarlar ve bunu kullanırlar.

Bir de sürekli hastalık bahane ederek kaytarmayı adet edinen sporcu tipleri vardır. Bunlar sadece maçlarda oynamak ister. Çalışmayı sevmezler ve sürekli konuşurlar. Bu konuşmalar takımın birliğini bozacak niteliktedir. Antrenörü sürekli karalarlar. Genellikle takım sporları için tehlikeli karakterdedirler. Mümkün mertebe kontrol altında tutulmalıdırlar. Gerektiğinde ağır bir şekilde cezalandırılmalıdırlar. Önlem alınamıyorsa takımdan uzaklaştırmakta fayda vardır.

Son olarak günümüzün moda deyimiyle  “depresyon” içinde olan sporculardan bahsetmekte yarar vardır. Bu tipler genellikle fiziksel rahatsızlıklardan söz ederler. Baş, sırt, mide, kalp ağrıları hiç bitmez. Bu sorunlarından söz ederken kendi ruhsal durumunun daha da kötüye gitmesini hızlandırırlar. Sürekli sıkıntı ve korku hissederler. Sorunları çözülemezse çevrelerini de aynı sorunun içine çekerler.

Bu yapıda olan sporcuların gerçekten anatomik ve fizyolojik bir sorunu yoksa, gecikmeden psikolojik destek alması sağlanmalıdır.