2006 yılının ilk üç ayının işsizlik istatistikleri yayınlandı. Felaket tellalığı yapmak istemiyo

2006 yılının ilk üç ayının işsizlik istatistikleri yayınlandı. Felaket tellalığı yapmak istemiyorum ama, durumun düzelmediği, aksine bayağı bozulduğu ortada.

Kısaca bir iki sayıya bakalım: İşsizlik oranı yüzde 11.9, geçen yılın aynı döneminden yüksek; istihdam ise 234 bin kişi az. İş arama süreleri de uzamış durumda: işsizlerin yüzde 34.7'si artık bir yıl ve daha uzun süre iş aramak zorunda.

Öte yandan ekonominin büyüdüğü de iki-debir başımıza kakılıyor. 2005 yılının yüzde 7.5'luk büyümesinin ardından 2006'nın yayınlanan ilk işsizlik istatistikleri artık istihdamsız büyüme yaftasını iyice hakettiğimizi gösteriyor

***

Küreselleşen dünya ekonomisinde yeni iş-bölümleri oluştu. Eskiden gerikalmışlık olgusu tartışılırken zengin ve sanayileşmiş ülkeler bir yana konurdu. Öbür tarafa da gerikalmış-lar tarımla uğraşanlar v.s. denerek dizilirdi. Ticaret konusu açıldığında da zengin ülkelerin sanayi ürünleri sattığından, gerikalmışla-rın ise tarım ürünleri ve hammadde ihraç ettiklerinden dem vurulurdu.

Oysa, şimdilerde bu şema altüst olmuş gibi. Şunu baştan söyleyelim: bütün gerikal-mışların sanayileştiğini, mal akımlarının tamamen tersine döndüğünü kastetmiyoruz bu altüst oluş ile. Fakat, zengin ülkelerin ithalat hacmi içinde az gelişmişlerden satın alınan sanayi ürünlerinin giderek büyüdüğü açık. 1970'lerde, sanayi ürünleri azgelişmişlerin toplam ihracatının yüzde 20'si iken 2000'ler-de bu oran yüzde 70'lere erişmiş durumda. Keza, ABD'nin gelişmekte olan ülkelerden ithal ettiği petrol-dışı, yatırım malları, otomobil ve tüketim malları hacmi 1978'de yüzde 56.5 iken 2002'de yüzde 78.8'e yükselmiştir (http://www.umass.edu/peri/pdfs/WP59.pdf).

Gelişmişlerin yaşadığı süreçler açısından bu tablonun en dramatik tasviri sanayisizleş-me kavramı ile yapılıyor epeydir. Sanayisiz-leşme birçok ilişkin süreci de ima ediyor. Toplam ekonomik hasılanın giderek daha azını sanayi ürünleri oluşturdukça, istihdam da sanayide göreli olarak azalıyor, hizmet sektörlerinde ise artma gösteriyordu. Bizzat bu durum da, bu sektörler genellikle düşük ücretle işçi çalıştırdıklarından, genel reel ücret düzeyinin düşmesi sonucunu doğurmaktaydı. Yine bu sektörlerin içinde giderek büyüyen bir yanda parakende ticaret, öte yanda finans, bankacılık ve sigorta gibi alt sektörlerin varlığı 'Wal-Martlaşma' ve 'Kumarhane Ekonomileri gibi yeni kavramları meşru kılıyordu. Sözünü ettiğimiz bu süreçlerle bezeli en tipik gelişmiş kapitalizm ABD'dir. Son yılların Business Week, Wall Street Journal gibi yayınları bu süreçlerle ilgili haberler ve bazen telaşa düşmüş yorumlarla doludur.

Reel ücretlerin düştüğü, giderek azgelişmişlerden daha fazla sanayi ve tüketim malları ithal edildiği ABD misali ülkelerde ekonominin çarkı nasıl dönmektedir? Political Economy Research Institute'den (Siyasal İktisat Araştırma Enstitüsü) James Heinz üç faktörü önemli görüyor:

-herkesin, ama özellikle kadınların daha fazla çalışması,

-tüketim kredilerinin sürekli artması,

-fiyatların düşük, talebin yüksek tutulabilmesi için elzem olan düşük maliyetli kimi ithal mallarının sürekliliğinin sağlanması.

ABD ekonomisinin yakında kredi sıkıntısı yaşayacağı, dağıtılan ucuz kredilerin toplanamamasının kimi finansal kurumların çöküşüne yolaçabileceği sık sık dile getiriliyor.