Dedem Süleyman Fikri Mutlu, 1. Dünya Savaşı’nda Trablusgarp’ta esir düşmüş, Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi sonrası “esir kampından” arkadaşlarıyla kaçmış bir ...

Dedem Süleyman Fikri Mutlu,  1. Dünya Savaşı’nda Trablusgarp’ta esir düşmüş, Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi sonrası “esir kampından” arkadaşlarıyla kaçmış bir “Kuvvacıydı.” Güney cephesinde kurmay subaylık yapmıştı.

Bir gözünü kaybeden gaziydi. Sevilen sayılan bir çiftçiydi.

Mersin’in kurtuluşu sonrası CHP’nin kuruluşunda bulunmuş, siyasetin saygın olması için çalışmıştı. Halkevi, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi genç Cumhuriyet’in kuruluşlarının yerel ve genel yönetimlerinde yer almıştı...

Cumhuriyet’in ilk kadın öğretmenlerinden olan “anneannem ve annem”, kadın örgütlenmeleri ve yardımseverler derneklerinde çalışmışlardı...

Dedem, Atatürk’ün ölümüyle Mersin milletvekilliğini bırakmış, siyasete sade bir üye olarak devam etmişti.

Kısaca ben, siyaset ve örgütlü yaşamla yakından ilgili bir ailenin mensubuyum...

•••

İlk erkek torun olarak ilkokulu dedemin yanında okudum. Dolayısıyla, onun sıkı ve bugüne göre eski bir eğitimden geçtim.

Tarihi ve siyasi bilgilerimin ilk kaynağı dedem oldu.

Dedem sıkı bir Cumhuriyet okuruydu. Sabah yaptığım ilk iş, başta Nadi olmak üzere, İlhan Selçuk ve devamla tüm köşe yazılarını dedeme okumak olurdu.

Daha sonra saatlerce dedemin yazılara yaptığı yorumları anlamaya çalışırdım…

•••

O zamanlar babam Akşam okurdu. Bu gazeteyi Çetin Altan için aldığını söylerdi.

Bana mutlaka dedemin gazetesinden sonra Çetin Altan’ı da okumamı tavsiye eder, hatta İlhan Selçuk’la karşılaştırmamı öğütlerdi. Dediğini aksatmadan yapardım.

Akşam babamın gelişiyle yemek sonrası, kayınpeder ve damat arasındaki saygılı tartışmaya defalarca şahit olmuştum...

Referanslarının okudukları gazetelerin yazarları olması, beni ayrı mutlu ediyordu. Çünkü konuşmalarını biraz olsun anlayabiliyordum…

Nedense babam, Çetin Altan’a ayrı bir önem verirdi.

Dedemin zaman zaman alçak sesle, “ama o bir komünist!” sözü hiç kulağımdan gitmezdi!.. Ne demekti Komünist?!

•••

Orta eğitimim için Galatasaray Lisesi’ne geldiğimde Çetin Altan benim için ayrı bir değer kazanmıştı.

Önce o, Galatasaray Lisesi mezunu ağabeyimdi. Tıpkı Mehmet Ali Aybar gibi...

Sonra, benim için son derece farklı önemi olan TBMM’de ses getiren bir milletvekiliydi. Şimdi, daha önce yazılarını okumanın gururunu duyuyorum!.

Zor olmasına rağmen, okulda Çetin Altan’ı takip eder, onun yaptıkları üzerine tartışmalar yapardık.

TBMM koridorlarında “linç” edilmek istendiği haberlerini öğrendiğim anı hiç unutmuyorum. Arkadaşlarla Meclis’i basmayı düşünmüştük..

 “Emek sermaye çelişkisi, bağımsızlık ve devrimin önemi, hak ve eşitliğin erdemi ve özgürlüğün bedeli!..”

Bu düşünceleri  ve bu düşünceler uğrunda mücadele etmeyi Çetin Altan’dan öğrenmiştim...

Sınıf arkadaşlarımın arasında o zaman, Türkiye’nin en büyük fabrika sahiplerinin oğulları ya da sağ partilerin bakanlarının çocukları vardı.

Kendimce onları “mat eden” fikirlerimin esin kaynağı hep Çetin Altan olmuştu...

•••

12 Mart döneminin en sancılı zamanlarında “faşist” anlayışa inat olsun diye;  Sait Mısırlıoğlu, Vedat Milor gibi arkadaşlarımızla “liseli gençlik” olarak düzenlediğimiz “Galatasaray Kültür Şöleni’nde” ;Fazıl Hüsnü Dağlarca, Abdi İpekçi, Zeki Ömer Defne, Çetin Altan, Mümtaz Soysal, Rauf Mutluay gibi büyük yazarlar yer almıştı...

Şimdi bizde okulun “komünistleri” olmuştuk...

Dedeme yıllar sonra “bu anılarımı anlattıça” çok gülerdi. “Baba oğul doğruyu bulmuşsunuz!..” diye takılırdı!

•••

Yıllar sonra parlamentoya girme ve kültür bakanlığı yapma şansını buldum.

Çetin Altan’ın “Ben milletvekili iken” adlı kitabı aklımdan hiç çıkmadı!..

O sıralar, benim için önemli bir düşünce adamı olan Çetin Altan’la dost olma onurunu yakaladım.

Yazdıkları, dünyaya bakışı, geleceği anlatışı bir başka ilham veriyordu bana…

Çetin Altan sadece, bir edebiyatçı, gazeteci, makale ya da bir tiyatro yazarı değildi. O dünyayı keskin gözlerle gören, yaşamı mizahla eleştiren, insanı tarihle kavrayan bir filozoftu!..

Çetin Altan önce insandır. Ve de önce bir dünya insanıdır!..

•••

Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yıl Kültür Sanat “Büyük Ödülü’nü” Çetin Altan’a verdi.

Gerekçesini şöyle kaleme almışlar:

“Türk edebiyatı ve gazetecilik alanındaki uzun soluklu çalışmaları, yazı hayatına başladığı ilk yıllardan itibaren sergilediği üretken ve kişilikli tavrı; başta deneme, roman ve drama olmak üzere edebiyatın hemen her türünde ürünler vermesinin yanı sıra, gazetecilik alanında bir ekol oluşturması, ‘Şeytanın Gör Dediği’ adlı köşe yazılarında halk kültürüne ve fıkralara bilgece yer vermesi ve yazılarında başlangıcından itibaren demokrasiden taviz vermemesi, her dönemde ve her koşulda bu tavrı kararlılıkla sürdürmesi, siyasi, sosyal ve kültürel hayatımıza yaptığı bu önemli katkıların yanı sıra, aydın deneyimini ve birikimini ailesiyle birlikte topluma özgün düşünce duyarlılığı ile aktarması göz önünde bulundurularak gazeteci ve yazar Çetin Altan’a verilmesine karar vermiştir.”

•••

300’ü aşkın davada yargılanan, yıllarca hapis yatan bu düşünce adamı, Türkiye’de ona yapılan baskılara boyun eğmedi, saldırılar karşısında hiç geri adım atmadı!..

“Şeytanın gör dediğini” gördü, “taşı” atması gerekene korkmadan taş attı!..

Susmadı, insanı gülerek anlattı, sömürüyü kızarak gösterdi, toplumu severek korudu!.. Ödülü alırken bile bizlere “ders” verdi. “Sonra verdiğinize pişman olmazsınız di mi?!”

•••

Yıllar önce Yaşar Kemal’e verdiğimiz “bu büyük ödülün” bu yılki sahibinin Çetin Altan olması, Türkiye için uzun zaman sonra atılmış  önemli bir adımdır!.

Varsın seçim yatırımı desinler!.. Yapılan iş Türkiye için yüz akıdır!.

Sayın Bakan Ertuğrul Günay ve seçici kurula çok teşekkürler!.

İyi ki varsın Çetin Altan!. Daha çok yaşa!…