Bir okul düşünün. Öğrencilerinin hepsinin

Bir okul düşünün.
Öğrencilerinin hepsinin gelecek için hedefleri var.
Hangi meslekleri seçeceklerine bile karar vermişler.
Örneğin  ‘ileride ne olmak istiyorsunuz?’ diye sorulduğunda öğrencilerin yüzde 47.1’i hukuk eğitimi alıp, avukat ya da hakim olmak istediklerini söylüyor.
Yüzde 8.7’si siyasal bilimlerden mezun olmayı, politikaya atılmayı, kamuda yönetici olmayı hedefliyor.
Bir başka araştırmaya göre bu öğrencilerin yüzde 32.5’i eğitim fakültelerine devam edip öğretmen olmayı planlıyor.
Ne düşünürsünüz bu okul hakkında?
Öğrencilerini geleceğe ne kadar bilinçli hazırlandığını, değil mi?
Ya da bir meslek lisesi düşünün.
Mesleki eğitimdeki öğrencilerin büyük bölümü bu okullara devam ediyor. Örneğin 1998 yılında açılmış olan 604 tane okulda toplam 511.502 öğrenci öğretim görüyor.  Öyle bir sayı ki bu mesleki eğitim gören öğrencilerin yüzde 40’ına karşılık geliyor.
Merak etmiyor musunuz bu okullar neymiş, diye?
Nasıl olmuş da bu kadar çok talep görmüşler?
Hangi mesleği öğretmişler ki beş yüz bin veli çocuklarını bu okula göndermiş?
Derslerde ne anlatmışlar ki öğrenciler hukuk, siyasal, eğitim sosyal meslek alanlarında böyle ciddi hedefler belirleyerek yetişmişler?
Bu okullar günümüzde pek çok okul idarecisinin, kamu görevlisinin, politikacının mezun olduğu okullardır.
Bu okullar 12 Eylül’den sonra her yerde pıtrak gibi açılan, yarım milyonu geçen öğrencisi sayısı 1998’teki katsayı kararından sonra yüz bine kadar düşen İmam Hatip liseleridir.
AKP’nin ‘eşitlik’ maskesi altında can suyu vermeye çalıştığı,
YÖK Başkanı’nın B, C, D, E planlarıyla yeniden ‘kurtarmaya’ uğraştığı,
Eski parlak günlerine döndürülmeye çalışılan, kadro okullarıdır.
Aklınıza şu gelebilir: İmam Hatip liseleri meslek liseleridir. Bu okulların öğrencileri çok isteseler de uygulamalı derslere çalışmaktan hukuk fakültesi, siyasal bilgiler kazanamazlar.
Şöyle açıklayalım. İki çeşit İmam Hatip lisesi vardır. Normal liseler ve Anadolu İmam Hatip liseleri. Anadolu İmam Hatip liseleri aşağı yukarı bir Anadolu lisesi’nin ders programına sahip,  yoğun ÖSS çalışması yapan ve 3-4 saat mesleki dersi olan okullardır. Bu okullar aşırı muhafazakâr çizgide,  kızların erkelerin ayrı sınıflarda eğitim aldığı Anadolu liseleridir.
Dahası bu okullar öğrencilerini din adamı olmak üzere değil, ülkenin muhafazakâr bürokratları, eğitimcileri, hukukçuları, idarecileri olmak üzere yetiştirir.
Yeniden söyleyelim: Aslında, katsayı uygulamasının kaldırılmasıyla birlikte Cumhuriyet tarihi boyunca görüp görebileceğimiz en eşitlikçi ve akılcı mesleki eğitim modeli de yok edilmektedir.
Bu uygulama YÖK’ün iddia ettiği gibi eşitsizlik üreten değil; eşitsizliği ortadan kaldıran bir sistemdir. ‘Sınavsız geçiş’ meslek liseli öğrencileri sistemin dışına itmez tam tersine onlara arka çıkar.  ‘Sınavsız geçiş’ sayesinde asla üniversite yüzü göremeyecek yüz binlerce meslek liseli öğrenci, diploma puanlarıyla 2 yıllık meslek yüksek okullarına devam edebilmeye hak kazanmış, yüksek okullardan mezun olmuştur. Evet, yerleşen öğrencilerin akademik düzeyi düşüktür ama zaten amaç; zayıf öğrenciye de eğitime devam şansı tanıyabilmektir. Yani Danıştay’ın iptal kararı çoğunluğun hakkını koruyan bir karardır.
YÖK’ün açıkladığı ‘eşitlik’ paketinin temelinde ise İmam Hatip sloganı ardına gizlenmiş bir muhafazakârlık ve piyasacılık yatmaktadır. Bir taraftan meslek lisesi öğrencilerinin gerek dışı bir vaat üzerine dolusu paralar dökerek gittikleri dersaneler.  Öte yanda tam da YÖK Başkanı’nın fütursuzca önerdiği gibi giderek her liseyi birer İmam Hatip haline dönüştürme isteği…
Piyasacılık ve dincilik.
AKP’nin milli eğitim politikasının özü budur.
17 Aralık’ta açıklanacak olan yeni katsayı modelinin de amacı sadece bu olacaktır.