Nedir derinlik sarhoşluğu? Derin dalışlarda basıncın etkisiyle, fazlaca çözünüp kana karışan azotun neden olduğu sarhoşluk hali..

Nedir derinlik sarhoşluğu? Derin dalışlarda basıncın etkisiyle, fazlaca çözünüp kana karışan azotun neden olduğu sarhoşluk hali..
Bu başlığa ilişkin ekşi sözlükte şöyle bir saptama var; “Suyun altında tribe girme olayı.”
Bu günlerde ülkemin dış politikasına yön vermek çabasında olan AKP’nin girmiş olduğu trib durumu da diyebiliriz.
Geçen hafta neoliberal zulmün ülkem insanı üzerindeki yıkıcı ve yok edici politikaları adım adım uygulanırken gündemin dış politikaya kaydığından/kaydırıldığından söz etmiştim. İşsizlik, yoksulluk ve baskı gün be gün artarken, Meclis sosyal hakları tırpanlamak için çalışırken, çatışmalarla her gün ölümler çoğalırken, Ortadoğu’da beyhude rol kapmak eylemleri sonucu ne yazık ki gündem yine dışa kaymış durumda.
Her ne kadar bu gündem değişikliğinin AKP’ye, içeride yarattığı tahribatı hasır altı etme konusunda faydası olmuşsa da kaybettirdikleri de olmuştur, olmaktadır. AKP “derin strateji” atılımı yapıp kabuk değiştireyim derken vurgun yemek üzeredir. Sığ politika anlayışıyla derinlerde dolaşmaya kalkan AKP derinlik sarhoşluğu içindedir. Bu kabuk değiştirme, yeni Osmanlıcılık heveslerinin kendi başına işler açmasına bir itirazımız yok. Amma iş bu kadarla bitmiyor.Bu eylemleriyle memlekete ve halka vermiş olduğu zarar giderek tırmanmakta ve büyümekte.
Son birkaç uygulamaya kısaca bir göz atacak olursak;
Anımsayalım, malum açılımlar dizisinden bir bölüm Ermenistan konusuna aitti. Bir dizi görüşme ve protokoller sonucu gelinen nokta sıfıra sıfır elde var sıfır noktasıdır. Ne Türkiye’de ne de Ermenistan’da protokollere ilişkin somut bit gelişme yoktur. Hal böyle iken Azerbaycan ile daha önceden,” ben bölgenin etkin gücüyüm, ben ne yaparsam kabul görür” anlayışıyla konunun görüşülüp tartışılmamış olmasından dolayı deyim yerindeyse papaz olunmuştur. Bu papaz olunma durumu da hafta başında imzalanan enerji anlaşmasına damgasını vurmuştur. Türkiye son anlaşma ile çok daha pahalı bir gaz anlaşması yapmış olup yine bu anlaşma gereği geçmiş yıllara dönük fiyat farkı ödemeyi taahhüt etmiştir. Davutoğlu’nun stratejik derinlik diye adlandırdığı abukluk sonucu faturayı önümüzdeki günlerde yine memleketimin ezilen halkı ödeyecektir. Üstelik bir taraftan bu abukluk faturalarını öderken diğer taraftan bozulan sağlığını cebinden daha fazla para ödeyerek onarmaya çalışacaktır. Ödeyemeyenler ise neoliberal politika zaiyatı olarak kayıtlara geçecektir.
(Geçen gün İnegöl’den gelen yakınlarım İnegöl Belediyesi’nin yeni mezarlık alanı açmasından söz edip yakınmışlardı. Anlaşılan o ki AKP tedavi masraflarını karşılayamayacak yoksullar için yurdun köşe bucağında önlemler almakta.)
Yukarıda sözünü ettiğim doğalgaza gelecek  zamlar; ısınmadan, elektriğe ve doğal olarak da üretiminde gaz ve elektrik kullanılan tüm mal ve hizmetlere yansıyacaktır.
Anadolu’da, “akım derken, okum demek” diye bir laf vardır. Tam da bu derin politika sahiplerinin uygulamalarına denk düşen bir laftır bence. Yine bilindiği üzere Türkiye ürettiği elektriğin yarısını doğalgazdan elde etmektedir. Ve bu doğalgazın dürte üçünü Rusya’dan almaktadır. Rusya ile yapılan anlaşmalar ile doğalgazda geleceğe ilişkin dişe dokunur bir indirim sağlanamamışken bir de nükleer santral anlaşması yapılarak geleceğe yönelik bacağımıza yeni bukağılar takılmasının önü açılmıştır. Rusya’ya nükleer santral anlaşması ile hem alım garantisi hem de fahiş fiyat garantisi verilmiştir. AKP’nin 2002 öncesi al ya da öde anlaşmalarına yönelik;” ben ne yapayım anlaşmaları geldiğimde kucağımda buldum” diyerek geçmiş iktidarlara yaptığı eleştiriler anımsandığında ; “peki bu yaptığın ne? Bu ne perhiz bu ne kelek turşusu?" demezler mi?
Aslında ne dünkü ne de bu günkü iktidarların birbirinden farkı vardır. AKP, geçmiş reklam spotlarına öykünerek;  "aslında yok bir farkımız, ama biz Yeni Osmanlıyız” demektedir.
Yine aynı yere geliyoruz; perhiz adına kelek turşusunu götüren keleklerin,  salt bu günü değil gelecek nesilleri de yaptıkları anlaşmalarla ipotek altına soktukları gerçeğine…
Bir de şu arabulucuk meselesi var. Türkiye halkları ile arası bozulan AKP şimdilerde Filistin’de Hamas ile El Fetih’in arasını bulmaya çalışacakmış. İran konusunda arabuluculuğa soyunup düşük seviyedeki uranyum ile zenginleştirilmiş uranyum takasına ev sahipliği yapmayla yakın gelecekte başımıza nasıl bir çorap örüleceğine tanık olacağız. Elbetteki bu baş yine ezilen memleketimin halklarının başı olacaktır.
Yakın geçmişten daha pek çok örnek ele alınabilir. Dış politikada kabuk değiştirme lafzı aslında megaloman bir kişiliğin megaloman bir yapı haline gelerek kabuk değiştirmesi şeklinde tezahür etmesinden öte bir şey değildir. Ama bu mevcut megaloman yapının unuttuğu bir şey var. Kendinden daha megolamanların dünya siyasetinde bir güç olarak ön planda bulunuyor olmaları. Bu durumu bir gönül adamı olarak gönlünün nerede olduğunu beyan eden Hoca Efendi gayet açık görüyor. Görmekle kalmayıp Pensilvanya’dan Ankara’ya ünlüyor. Bu seslenmeyi en çabuk duyan Arınç oldu. Öyle sanıyorum ki derinlik sarhoşluğundan musdarip diğerleri de yakın zamanda duyacaklardır. Sistem yaz sonu ile beraber, referandum, erken seçim, yeni arayışlar ile gündemi yine halkın gündeminden soyutlayacak ve neoliberalizmin yıkım dizisi yeni bölümleriyle sezon açılışı yapacaktır.
Lakin karamsar değilim. Sonu gelmez sanılan diziler mutlaka bir gün son bulacaktır. Belki yarın belki yarından da yakın….