Herhangi bir insanın ölümü Beni de yaralar ey insanlar, Zira parçasıyım ben insanlığın, Sorma kimin için çalıyor çanlar, Bil ki sana da tehlike var...

Herhangi bir insanın ölümü
Beni de yaralar ey insanlar,
Zira parçasıyım ben insanlığın,
Sorma kimin için çalıyor çanlar,
Bil ki sana da tehlike var.

j.Donne'nin bu beş dizesini sizler şu anda okurken üçüncü dünya kentlerinin gecekondularında beş çocuk daha öldü. Üç ayda bir Auschwitz. Dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlarda, iç çatışmalarda ölenler hariç. Şüphesiz savaşların kazananı yoktur. Çok kaybedenler ve az kaybedenler vardır. Ve 'zafer' az kaybedenlerin olmaktadır. Yüzbinlerce Iraklı'ya karşın binlerce kayıp veren ABD zafer mi kazanmaktadır? Yüzlerce PKK'liye karşı onlarca kayıp veren Türkiye'nin midir zafer?

Mısır tarlalarını hışırdatan bir esinti gibi yere düşerken gencecik bedenler, Ovidius bir kez daha haklı çıkıyor; "İnsanların kalbinde ne çok kör gece var". Bir kez daha söylüyoruz; esas olan halkların kardeşliğidir. Nerede görülmüştür mermilerin pedagojik işlev gördüğü ve nerede görülmüş ateşin ateş ile söndürüldüğü...

Zaman, adımlarını adamına göre atar: Kimiyle rahvan gider, kimiyle tırıs, kimiyle dört-nal; kimiyle ise yerinde sayar. Bizim köyde ise zaman bir tüketim aracıdır. Geçen haftadan bu yana bizim köylülerin en bol tükettiği yine zaman olmuştur. Yürüyen bantta spor yapmak gibi koşmak değil koşturulmak eylemi içinde olunmuştur. Her sabah gündem oluşturmak isteği ile uyanıp sonrasında ülke gündeminin ardında kalmak bezginlik yaratır köyüm insanında ve her türlü bezginlik statükonun korunmasına yol açar ne yazık ki.

Dayanışma ruhu hâkimdir genelde. Küçük sarmaşıklar gibi büyük fırtınaları atlatmak için birbirlerine sıkıca sarılırlar. Fakat histriyonik kişiliklerde yok değildir hani. Birilerine hayran olmak ve birilerini kendilerine hayran etmek, belirgin özellikleridir. Böyleleri işin hamallık yönüyle uğraşmaz ve mücadelenin tehlikeli yanlarıyla ancak herkesin görebileceği bir ko-numdaysalar ilgilenirler.

1930'lu yıllarda yazdığı Rusya'dan Mektuplar'da R. Tagore, Kore'li bir genç ile şu diyaloga yer verir: Tagore: Sıkıntın nedir genç adam? Koreli genç: Kapitalizmin hakîmiyetindeyiz, hepimiz onun kâr unsuruyuz. Tagore: Sebep ne olursa olsun, zayıfsınız. O yükten nasıl kurtulacaksınız?

Koreli genç: Bugün dünya çaresiz kalmıştır. Istırap onları birleştirecektir. Zenginler ve güçlüler tahtlarını ve hazinelerini hep koruyacak ama asla birleşemeyeceklerdir. Kore'nin gücü çektiği ıstıraptadır.

Bizim köyün eskilerini de bir arada tutan, çekilen ıstıraplardır bir bakıma. Yorgunluk vardır yaşlı vücutlarda ama ruhlar gençtir. Anlaşılmaz olan bazı gençlerimizdeki ruhsal yorgunluk ve bezginliktir. Vücudun dayandığı yerde ruhun pes etmesi ne üzücüdür.

Kimi köylülerimiz tepkilerini ve yorumlarını genelleştirme eğilimindedir, tek bir kişiden duyduğu ve doğruluğu kanıtlanmamış bir olayı, çevresine "herkes öyle söylüyor" biçiminde aktarır. Olayları "siyah" ya da "beyaz" biçiminde algılar. Oysa genellemeler daima risk taşır; çok ama çok dikkat ister, titizlik ister.

Yaşadığı toplumun yozluklarını acımasızca eleştiren ünlü düşünür Juvenal, zamanında şöyle demiş: "Mens sanain corpore şano" yani "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur". Evet.bir bakıma doğrudur. Fakat bunu genelleme haline dönüştürürseniz S. Hawking'i bu genellemede nereye koyacaksınız sorusu gelir hemen peşinden. İşte bu tip davranışları da psikologlar nar-sizmin doğal sonucu olarak tanımlıyor.

Bazıları vardır ki, kendi davranışları gibi diğer köylülerin davranışlarını da anlamakta güçlük çeker. Bir yandan mevcut durumdan yakınırken, öte yandan bu durumun kendisinden kaynaklandığını göremez. Özgüven sorunu vardır. Kendinde olmayan güveni çevresinden sağlayabilmek için diğer köylülerin onay ve desteğini sağlayan tutumlar geliştirir. Ama böylesi davranışlar diğerleri üzerinde bir yük yarattığından onların giderek kendisinden uzaklaşmasına neden olur. Böylelerinin davranışlarına diğerleri ile sürtüşme ve yarışma eğilimleri egemendir.

Sık sık soğuk savaşın hâkim olduğu bizim köyde Gorbaçov'a hiç ihtiyaç duyulmamıştır. Köyde heyecan hep yoğundur. Sık sık ayağa kalkılır ve köy meydanına yürünür. Ayağa kalmak istemeyenlere karşı tribünden çağrı yapılır: "Ayağa kalkmayan Fenerli olsun!" diye...

Haftaya köy hikâyelerine devam diyeceğim amma Fener Bursa'dan sonra bir de Galatasaray'a yenilirse hepten gündemden düşecek bizim köy, kaygısı içindeyim...