Mustafa Denizli’nin takımın başına gelmesiyle nispeten ortalıkta gözükmeyen Beşiktaş yöneticileri, Galatasaray derbisiyle yeniden sahne aldı....

Mustafa Denizli’nin takımın başına gelmesiyle nispeten ortalıkta gözükmeyen Beşiktaş yöneticileri, Galatasaray derbisiyle yeniden sahne aldı.

Ali Sami Yen’de hakemin son düdüğünün çalmasıyla bütün futbolcular “her şey sahada kalır” şiarıyla birbirine sarılıp forma takası yaptı. Hatta bazı oyuncular “terli terli”, çiseleyen yağmurun altında ayaküstü sohbet etmeye bile koyuldu. Bu sırada birden herkesin gözü “ortasahadaki mücadeleye” kaydı. Çünkü, Beşiktaş yöneticileri hakemin üzerine yürüyordu. Tribünden seçebildiğim kadarıyla kendilerine yapıldığını iddia ettikleri “haksızlığı” hakeme anlatma gayretindeydiler. Tabii atı alan Üsküdar’ı geçip, Gebze’ye doğru yol almışken, hakeme yapılan bu sitemlerin hiçbir manası yoktu. O halde yöneticiler neden sahaya indi? Çünkü maç bitmiş ve takım yenilmişti. Şimdi onların; tribünlere oynama zamanıydı! Taraftar maçta cılız da olsa, “Yıldırım Demirören yeter” diye bağırmıştı. Buna bir tedbir olarak yönetimin dikkatleri kendi üzerinden çekmesi gerekiyordu.

Şu noktada bir ara top yapalım: Galatasaray tribünlerinin Beşiktaşlıları kızdırmak için “Yıldırım Demirören yeter” diye tezahürat yapması maçın en ilginç anlarındandı. Bu tezahürata Beşiktaş tribünlerden hiç tepki yükselmedi. Kendilerinin bağırmaları gerekeni rakip bağırıyordu ve buna da razıydılar...

Delgado’nun kartı çok tartışıldı. Bakın benim maç oynanırken o pozisyona canlı canlı olarak verdiğim tepki şuydu: “Kardeşim ne itiraz ediyorsun sarı kartın var, şimdi kırmızıyı göreceksin.” Bunu dememe kalmadan kırmızı geldi. O halde kartın tartışılır bir tarafı yok. Adalet herkes içinse, “derbi maçında toleranslı olmak lazım” gibi laflar “kel alaka”dır. Maç maçtır ve hepsi 90 dakika içinde eşit koşullarda oynanmalıdır. Büyük-küçük maç ayrımı yapmaya kalktığınız anda, o zaman haksızlıkları da baştan kabullenirsiniz. Siz kalkıp “bu derbidir, özel hukuk uygulansın” derseniz biri de çıkıp şunu der: “Galatasaray’ın şampiyonluğu daha çok, üstelik UEFA Kupası kazanmış. O halde Galatasaray’a Beşiktaş karşısında her daim ‘torpil’ geçeceksiniz!.”

Maçın bütününe bakıldığında Galatasaray bileğinin hakkıyla kazandı. Holosko’nun kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyon Beşiktaş’ın özetiydi. Normal şartlarda Holosko orada kaleciyi 4 defa çalımlar ve topu ağlara gönderirdi ancak o dakikada topa vuracak mecali kendinde bulamadı. Çünkü kendisi, Aykut Kocaman’ın da antidemokratik dediği 3-5-2 sisteminin kurbanı olmuş. Penaltıya sebebiyet vererek kurban olduğunu da daha maçın başlarında duyurdu herkese. Topu yine yönetime atalım: Beşiktaş yönetiminin sahaya inmesini gerektirecek vahim bir hakem hatası yoktu. Buna rağmen Başkan Yıldırım Demirören’in maç sonrası “az bile yapmışlar” demesi, 105 yıllık kulübün ne hale geldiğinin de, son 4 yılda olduğu gibi, bir kez daha cümle aleme ilanıydı. Beşiktaşlı bazı yöneticiler, hakem hatalarının artık katlanılmaz boyutlara ulaştığını belirterek, “yabancı hakem” getirilmesini telaffuz etti. Evet, son 4-5 yılı kefeye koyduğumuzda Beşiktaş’a yapılan hakem hatalarının boyu, rakiplerine yapılanların yanında kat be kat uzun ama hakemden önce ortada bir “yönetim hatası” olduğu da su götürmez bir gerçektir.

Bu nedenle Beşiktaşlı yöneticiler kusuru önce kendilerinde arayıp gereğini yerine getirmeli. Bugüne kadar bütün başarısızlıklarını teknik direktörlere fatura ettiler. Başları her sıkıştığında hocayı değiştirdiler. Şimdi işi büyütüp “hakem transferi”ne kadar getiriyorlar. Beşiktaş başarısızlıklarının temel nedenini dışarıda arıyorsa aldanıyor. Çünkü sorunun büyük nedeni içeride. “Yabancı hakem”den söz edilecekse bundan önce “yabancı yönetici”den bahsedelim o halde. İyi yönetilmeyen Beşiktaş bence “yabancı yönetici” transfer etsin.

Bakın koskoca Beşiktaş, hakem hatalarına karşı kaç defa meydan okudu ama kimse “tınmadı.” Trabzonspor Başkanı Sadri Şener bir kere konuştu ve neticeyi derhal aldı. Demek ki bu Beşiktaş yönetiminin futbolun yönetimi üzerinde hiçbir ağırlığı kalmamış. Niye kalsın ki! Geçen sene esip gürleyip “PAF takımı ile çıkacağız” dedikten sonra çark eden bir yönetimi kim ciddiye alır. Ama hayır, alan var. Koskoca Beşiktaş camiası hâlâ daha bu yönetime inanıyor olmalı ki kimse kazan kaldırmıyor; yüklü borç var bahanesine sığınarak... Yazık, çok yazık...