Cezaevlerine de gelir bahar, bilirim, dağlarına geldiği gibi memleketin. Umudu yeşerterek içeride de… Bazen malta duvarına konan serçenin kanadında gelir, bazen koğuş camından geçmeye çalışan sineğin vızıltısında, bazen de damdaki bir kedinin miyavında… Bambaşka görünür o zaman bir avuç gökyüzü! 

Mahmut Alınak’ın Kandıra 2 Nolu F Tipi’nden yazdıklarından anlıyorum ki, Yaşar Kaya ve Mehdi Öztüzün’le yattığı hücreye baharı, aylar sonra duyduğu bir kedi mivavlaması getirmiş; onu da alıp çocukluğuna götürerek. 

Başlık yanlış anlaşılmasın, Alınak’ın “F Tipi’nde Aşk”ı, aşk olmasına aşk da öyle dışarıdakiler gibi değil: Bir kedinin miyavı, uzaktan duyulan bir havlama, camda görülen sinek ve malta duvarına atılan ekmeklere dadanan serçe cıvıltılarında canlanan bir aşk. 

Aynı zamanda avukatı olan oğlu,  akan kan dursun gençler ölmesin diye çırpınan Alınak için “Babam ve müvekkilim Mahmut Alınak neden tutukludur?” diye sorup, iddianamenin saçmalıklarını ortaya koyarken, o F Tipi’nde böyle aşklar yaşıyor işte. “Bizi sevenler rahat olsunlar. Bu mezarlıkta büyük aşklar yaşıyoruz firavunlara inat. Dedim ya, hayat burada dışarıdakinden daha da anlamlı ve değerlidir. Her saniyesi ayrı bir sevdadır” diyerek. 

Öyle de; ölenleri de çok cezaevlerinin… Operasyonlarda, ölüm oruçlarında, dışarıda olsalar tedavi edilebilecekleri hastalıkların pençesinde ölenler… 

CHP geçenlerde Silivri cezaevine hekim milletvekilleri ve hukukçu Rıza Türmen’den oluşan bir heyet göndererek, orada bulunan hastalar ve sağlık tesisleri hakkında bir rapor hazırladı. Raporun saptamaları da gösteriyor ki, her an yeni ölümler olabilir Silivri’de. Oysa, hangi iddia ile yargılanıyor ve hangi suçtan mahkum olursa olsunlar, uygar bir ülkede kimse ölsün diye konulmaz cezaevine. 

 

CHP’nin incelemesine göre; 15 yıldır siroz tedavisi gören, bu hastalığına başka hastalıklar da eklenmiş olan Fatih Hilmioğlu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin “Cezaevine dönerse ölür” raporuna karşın içeride. Çünkü, Adli Tıp KurumuCezaevine dönebilir” demiş, bir üyesinin “ölüm tehlikesi” nedeniyle muhalif olmasına karşın.  

 

Yine benzer Adli Tıp raporları nedeniyle, bırakın devlet hastanesini, bir üniversite hastanesinde bile zor tedavi edilebilecek hastalıklarla boğuşan Ergin Saygun da,  “Anayasal haklardan olan sağlık hakkının ihlali” ile Silivri’de tutulmaktadır, diyor rapor.   

Müyesser Yıldız, Çetin Doğan, Atilla Uğur ve Mehmet Yoleri gibi isimleri de zikrederek sağlık durumlarına dikkat çeken rapor,  incelenen cezaevi revirlerinde muayene ve pansuman dışında bir girişim yapılması mümkün görünmemektedir. Defibrilatör gibi önemli bir cihaz bulunmamaktadır” diyor.  

 

Tutukluların “katil hastane” dedikleri ve gitmek istemedikleri Silivri Cezaevi Devlet Hastanesi incelemesinden çıkan sonuç da şu: “Her ne kadar kâğıt üzerinde adı ‘hastane’ olarak tescil edilmişse de tabelasında semt polikliniği yazan bir kurum herkese tam teşekküllü hastane diye tanıtılmaktadır. Burada hasta yatıracak olanak yoktur. Ameliyathane ve laboratuar bulunmamaktadır. Çeşitli dallardan uzmanlar sadece poliklinik hizmeti vermektedir. Kanamalı hastalara kan verme olanağı da yoktur.” 

CHP heyetinin incelemesinden çıkan sonuç tek kelimeyle korkunç. Tek cümleyle çok daha korkunç: “Her an ölüm haberleri gelebilir. 

Heyet bu korkunçluğu saptadıktan sonra, bu konudaki Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararının içerdiği bazı ilkeleri anımsatıyor: “Cezaevlerinde tam gün çalışan doktor ve hastabakıcı bulunmalıdır. Tutuklu ve hükümlüler gece ve gündüz bir doktor görebilmelidir. Cezaevi reviri dışarıdaki bir hastane ile aynı düzeyde yeterli sağlık personeli, teçhizata sahip olmalıdır. Tutuklular kendi özel doktorlarına danışmak olanağına sahip olmalıdır. … 

Sonra da diyor ki; “Silivri Cezaevi’ndeki hasta tutuklular bakımından yukarıdaki ilkelerin hiçbiri geçerli değildir. 

Ya diğer cezaevlerindekiler için? Sanmayın ki Silivri’de ölüm, diğer cezaevlerinde aşk var!