Tatil dönüşü birikmiş mevzuların içinden mevzu beğen artık; sürüsüne bereket. En iyisi Hürriyet gazetesinin düzenlediği ve Sezen Aksu’nun 8. olduğu "Türkiye’nin en güzel balkonu" yarışması üzerine yazmak...

Tatil dönüşü birikmiş mevzuların içinden mevzu beğen artık; sürüsüne bereket. En iyisi Hürriyet gazetesinin düzenlediği ve Sezen Aksu’nun 8. olduğu "Türkiye’nin en güzel balkonu" yarışması üzerine yazmak. Sahi o yarışmada neden 1. olan değil de, 8. olan gazetenin birinci sayfasına haber olmuştu? Mesela çok güzel bir balkonum olsaydı, -en azından Banu Alkan’ınki kadar, görmedim, anlatanların yalancısıyım ben Ertuğrul Özkök’ün fikir babalığını gururla açıkladığı yarı şmada birinci olsaydım, yerime 8. olan Sezen Aksu’nun birinci sayfaya haber yapılmasını Ecevit’in deyimiyle "içime sindirmez", balkonuma bir bayrak asar, vallahi billahi ortalığı velveleye verir, hakkımı yüce Türk yargısı önünde arar, sonuç almasam oturur balkonumda açlık grevi yapardım.

Efendim tam bu "balkon meselesi" üzerine yoğunlaşmışken bilgisayarım sürçtü; şu her on yılda bir ortaya çıkan toplumun "ayarı" mevzusuna gitti fikrim. General Başbuğ açıkladı ben tatildeyken, toplumun "ayarı" yine bozulmuş.

Eloğlu bastırınca kaldırdık Terörle Mücadele Yasasının meşhur 8.maddesini tabi, ne oldu sonuçta, anında bozuldu toplumun "ayarı". Ellerinde İngiliz anahtarlarıyla, bozulan ayarı düzeltmek için canla başla çırpınanlara yine iş düştü.

Kantarın topuzunu kaçırmışız özgürlüklerden yana anlaşılan, kaçınca da topuz haliyle hadiseler olmaya başladı.

Mayınlar döşendi yollara, turizm bölgelerinde bombalar patladı, rütbesiz askerler kaçırıldı, belediye başkanları dağa kaldırıldı, huzur bozuldu, Lozan tehlikeye girdi, Vahdettin’in itibarı iade edilecek raddeye geldi.

Neden oldu bütün bunlar? Genişleyen özgürlükler sayesinde tabi...

Bildiğiniz gibi özgürlük genişletilebilen bir şey değildir, özgürlüğü don lastiğine benzetenler, iç hizmet kanunundan bihaber cahillerdir. Özgürlük ya vardır, ya yoktur.

Var olan özgürlük varolduğu kadarıyla var olacaktır, onun "ayarı" ise incedir, o ayarla oynadın mı olmaz, oynarsan eğer terör hortlar, Başkomutan Mareşal Rauf Denktaş önderli ğinde bir heyet Lozan seferine çıkar (olumlu gelişme), bombalar patlar, Sultan Vahdettin hain olmaktan çıkar, Doğu Perinçek kendisini sorgulayan İsviçreli savcıya işkence yapar sonra (ikinci olumlu gelişme)! Bu arada "kandili söndürelim" diyen (sakın mumla kandili birbirine karıştırmayalım."Kandili söndürelim" diyen Güneri Cıvaoğlu’na bir şey olmazken, "mumu söndürelim" diyen Güner Ümit’in sanat hayatı sona eriyor) gazetecilerin reçetelerine kulak asan hükümet, ikide bir "Tutmayın beni Kandil seferine çıkarım ha" diye ABD’ye gözdağı verir.

Kandil dağlarına gidip huzuru oradan alıp memlekete getirmeyi düşünüyorsanız bence o kadar uzağa gitmeyin.

Kaçırılan rütbesiz asker Kırandi, Kandil’de değil Munzur’da, kaçırılan belediye başkanı Bingöl dağlarında, kendi ülkesinde huzuru sağlayamayan Kandil’e gitse ne olur, diye bir soru sorsa mesela bir Avrupa gazetesi, hemen cezvelenir, "Bakın keferenin densizliğine" diye burada tepinir dururuz.

Hem bu sıcakta kim kalkıp Kandil’e gidecek Allah aşkına? İki üç hafta önce Irak Kürdistanı’ndaydım. Bu mevsimde orası o kadar sıcak, o kadar sıcak ki gavur ağzı gibi yanıyor. Gölge arasan yok, klimasız hayat buhar bir hayattır orada.

Benim daha kestirme bir önerim var, bence Kandil’e gitmeyin. Sadece Arçelik’in verdiği klimaları toplayın Kürdistan’dan, birkaç güne kalmaz bütün gerillalar Kandil’i terk eder, sadece gerillalar mı, çoluk çocuk bütün ahali sınırlarımıza dayanır, biz de rahatlıkla Kerkük’e gireriz; böylece Kürt sorunu, Kandil sorunu, o bölgeyle ilgili aklınıza gelen ne kadar sorun varsa kendiliğinden hal olmuş olur.

Ha bu arada merakımı celp etti. Irak’ın yaklaşı k 50-60 yıllık tarihi boyunca vuku bulan sayısız askeri darbenin neden hep yaz ayları nda olduğunu hiç düşündünüz mü? Efendim sıcaktan ve rehavetten...

Bakın hemen hemen bütün darbeler Temmuz ayında olmuş Irak’ta. Bulabilen ilk gölgeye sığınan kabine sıcaktan mayışmışken, darbeciler anında baskın düzenlemiş. Yine bakın, Irak Kürtlerinin yaklaşık 90 yıllık başkaldırı tarihlerinde bütün isyanları da ya bahar, ya da sonbahar aylarında başlamış, yaz aylarında durmuş. Efendim o sıcaklarda, -yaşadığım için söylüyorumsavaşmak her babayiğidin harcı değil. Onun için bu sıcaklarda Kandil’e sefer düzenlemek akıl kârı hiç değil.

Başbakan iki de bir "sabrımız taşmak üzere" diyor. Bence biraz daha sabırlı olsun! Öfkesini bir dağdan çıkarmaya kalkışmasın!

Sorunu çözmek istiyorsa biraz yakınına baksın.

Hem görebilmek için kandili yakmasına bile gerek kalmayacak!