“ Kışlaktan ovaya inen kışlamış kımıl erginleri, hububatı kökboğazından emerek “ göbek kurusu” adı verilen zararı yapar.

“ Kışlaktan ovaya inen kışlamış kımıl erginleri, hububatı kökboğazından emerek “ göbek kurusu” adı verilen zararı yapar. Bu şekilde zarar gören bitki başak bağlamaz”

-         “ Eee sonra ..”

-         “ Sonrası ne? Bitki başak bağlamayınca çiftçi  karalar bağlar..”

Pastırma yazının son günlerini koca çınarın altında değerlendirirken diğer yandan da laflayan Sırçınar mudavimlerinin, koyu sohbetlerinin merkezinde Hacı’yı gören Kasap Hüseyin lafa bodoslama dalmadan edemezdi. Doğrudan Hacı’yı hedef alarak selamsız sabahsız lafa girdi; “Yine ne ders veriyon Hacı?”

-         “ Hahh işte Kıllı kımıl da geldi. Çomağı yedekledi miydik biz Vahap?”

Kasap Hüseyin belli ki iyi günündeydi. Hacı’nın dokundurmalarını duymazdan gelip, damarına basmak üzere hamlesini yaptı;” Sen kim bağ-bahçe dersi vermek kim. Kubbe altında uyuşmuş, toprağı da çifti-çubuğu da unutmuş ihtiyar..”

Hacı giderek gerilmekteydi; “ Ne demek toprağı çifti unutmuş. Biz toprakta büyüdük. Toprağı da çifti çubuğuda iyi biliriz. Bu sakalı nerde ağarttık sanıyon?”

-“  Rahmetli Dedem sık sık ‘ sakalla kamil olsaydı kişi, keçiye yaptırırlardı her işi ‘ der dururdu. Senin sakaldan süpürge bile olmaz Hacı.”

Hacı tez elden zıvanadan çıkmıştı; “ Dee get öte kıllı kımıl. Lafın içine ettin yine. Zaten işin gücün nifak. Anarşist çengel..”

Huzursuz olup kalkmaya yeltenen Hacı’yı mahallelli oturttu. Hacı’nın giderek sinirlendiğini gören Hüseyin derhal atağa geçti; “ Günlük vahiy hakkını doldurdun belli ki Hacı. Hem bana kımıl derken memlekette bir tek dik başak bırakmayan cemmatinden daha büyük bir kımıl tanımıyom ben. Dünya alem biliyor ki senin eli coplu kımılların memlekette özü emilmedik, boynu kırılmadık genç bırakmamak niyetindeler. Eee nede olsa korku dağları bekliyor..Amma velakin korkunun ecele faydası yok!”

Yan masada gazetesine gömülmüş Cenap Hoca Hüseyin’in son sözleri üzerine kafasını kaldırıp  iki laf atmadan edemedi.; “ adamlara haksızlık ediyorsun Hüseyin. Bak  Arınç’ da  toptan tüfekten korkmadıklarını söylemiş.”

Kasap Hüseyin akıllı adamdı vesselam, hemen Cenap Hoca’nın pasını aldı, atağa kalktı; Onların korkusu başak Cenap Hoca. Bunlarda Ephebifobi var. Yani gençlerden korkma hastalığından musdaripler anlayacağın..”

Çayları tazelemekle meşgul olan Şiktan lafa karışmadan duramadı;” Yalnız o olsa neyse Hüseyin, yığınla fobi var bunlarda;  yumurtafobi, pabuçfobi, wikifobi, alkolfobi daha neler neler...”

“ Doğru söylersin Şiktan.” diyerek  sözü aldı Cenap Hoca;” Mersin’de 13 yaşında çocuğu türbanla sınıfa sokup sınıfı bahçeye postalayan Hizbullah tandanslı babaya, üniversite kapılarındaki islamcı eylemcilere, üniversite içinde  ‘güvenlik’ elemanlarıyla birlikte saldıran faşistlere  kuzu olan polisin sol-sosyalist öğrencileri görünce nasıl azgınlaştığının görülmesinden de korkuyorlar ayrıca. Bu da tıp literatürüne girmiş bir korku biçimi olup adına skopofobi denmekte. Başkası tarafından seyredilme korkusu.. İşte bu nedenle medyayı da zaptu-rapt altına almaya çalışıyorlar. Bakın yandaş medyaya azgın polisi can siperane savunurken öğrencileri yerden yere vuruyorlar. Tam sahibinin sesi..”

Sinek Efe başı önünde uyuklar gibi dinlerken ince boynununu uzatarak lafa giriveriyor; “Yahuu Cenap Hoca bari siz yapmayın, bu korku sözünün türkçesi yokmu da bir sürü fobi mobi icat edip aklımızı karıştırıyorsun. Gündem baş bağlamaktan, yumurta sallamaya dönüverince Erdoğan efendi sinirleniyor doğal olarak. Yanındaki yöresindeki ileri demokrasi havarileri deşifre olmanın, yaldızlarının kazınmasının telaşı içerisinde korkuyorlar doğal olarak. Eee koca koca rektörler karşısında süklüm büklüm otururken, neme lazımcı erişkinler kıyılarda voltalarken geleceği elinde tutan gençler  karşısına çıkıp diklenince biz avam kısmının deyimiyle üç buçuk atıyorlar. Yusuf yusuf halleri anlayacağın. Tırsmak sözcüğü bile hafif kalıyor yanii”

Hoşaf Sami gürültüyle yudumladığı çayını masaya atarak sanki sözünü unutuverecekmiş gibi telaşla, palas pandıras söze giriverdi;” Benim yeğenide televizyonda gördüm akşam. Açtım telefonu garibim neredeyse biber gazından kör olacaymış. Bir içime oturdu ki. Ülenn dedim şebekler sizde bi kutu sprey neyim bulamadınız mı gözlerine gözlerine sıkacak o azgınların. Bulamadıysanız bizim damda Solfac 50 haşere spreyi var, Ken-kov var, kene spreyi.. Gönderivereyim bir kaç kutu olma mı?”

Sohbet ilerledikçe bahçe sonundaki çit gibi iyice kenara çekilen Hacı bu sözler üzerine dayanamadı; “ Hahh işte bayır kafada dik düşünce durur mu? Anarşist anarşist konuşuyon yine Sami.. Devlete el kalkar mı ? Kırarlar o eli alimallah.”

Kasap Hüseyin;” Yanlarında olmayan eli zaten kırıyorlar Hacı, kalsada kalkmasada.”

Hacı sohbetten adamakıllı sıkılmıştı, masaya iki teklik atarak camiyee doğru seyirtti.

Cenap Hoca’da ;” Sohbetinize doyum olmaz amma esnek zaman, köstek saat, yeter bu kadar kıraat” diyerek gazeteleri masaya bırakıp kaktı. Ardı sıra, gazetelerin üzerine düşen yağmur damlaları kapıya dayanmış olan kışın habercisi gibiydiler. Hızlanan damlalarla beraber hidrofobik Sırçınarlılar çuval çuval lafı masada bırakıp topyekün Sırçınar’a doluştular.