Türkiye bir uluslararası insan hakları sözleşmesini daha onayladı. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının (ASŞ) onaylanmasını uygun bulan 5547 sayılı yasa 3 Ekim 2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı. Ancak yasada yer alan beyan ile...

Türkiye bir uluslararası insan hakları sözleşmesini daha onayladı. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının (ASŞ) onaylanmasını uygun bulan 5547 sayılı yasa 3 Ekim 2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı. Ancak yasada yer alan beyan ile ASŞ'nin 2. maddesinin 3. fıkrasına (en az dört haftalık ücretli yıllık izin hakkı), 4. maddesinin 1. fıkrasına (Çalışanların kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkı) ve 5 ile 6. maddelerinin (örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkı) tümüne çekince kondu. Ancak hemen söyleyelim: Türkiye'nin onayladığı BM ve ILO sözleşmelerinin birçoğu zaten temel sendikal hakları güvence altına alıyor. Bu nedenle ASŞ'ye konan çekinceler zevahiri kurtarmaya yetmez.

Özellikle 5 ve 6. maddelerine konan çekinceler sendikal hakların hâlâ tabu olduğunu gösteriyor. Bu konudaki eleştirilerimizi daha önce yazmıştık. Bugün Sosyal Şartı bir başka açıdan ele alalım. Türkiye ASŞ'nin güvence altına altığı 31 temel haktan 27'sini tamamen, ikisini büyük ölçüde kabul etti, ikisine ise tamamen çekince koydu. Onaylanan maddeler ne anlama geliyor, Türkiye'ye ne gibi yükümlülükler getiriyor?

Önce Anayasa'ya bakalım. "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır" (Madde 90/son). "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır" (Madde 11).

ASŞ de temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir uluslararası sözleşmedir. Yasalar aynı konuda farklı hükümler içerdiğinde yürütme, yasama ve yargının ASŞ hükümlerini uygulaması Anayasal bir zorunluluktur. İşte bu çerçevede ASŞ Türkiye'ye yeni yükümlülükler getirmektedir. İşte bunların bir kısmı:

» "Çalışma hakkı: Çalışanların özgürce edindikleri bir işle yaşamlarını sağlama hakkı" (Madde 1) ve "Tüm çalışanların, iş akitlerinin geçerli nedenler olmadan sona erdirilme-mesi hakkı " (Madde 24). Bu iki madde çalışma hakkını ve iş güvencesini temel bir hak olarak güvenceye almaktadır. Oysa 4857 sayılı İş Yasası bu konuda ayırımcı hükümler içermekte ve bu hakkı tüm çalışanlara tanımamaktadır. 30'dan az işçi çalıştıran işletmelerde çalışanlar, altı aydan az kıdemi olanlar ve iş yasası kapsamı dışında çalışanlar bu haktan yararlanamıyor. İş Yasasının 18. maddesindeki sınırlamalar açıkça ASŞ'ye aykırıdır.

»"18 yaşından küçük çalışanların en az dört hafta yıllık ücretli izin hakkı" (Madde ili). İş yasasında (Madde 53) bu süre 20 gündür.

» "Çalışanların işletmenin ekonomik ve mali durumu hakkında anlaşılabilir bir biçimde bilgilendirilmeleri hakkı" (Madde 21). Sendikalı işyerleri hariç mevzuatımızda yok!

» "Yaşlılara, iyi bir yaşam sürmeleri ve kamusal, sosyal ve kültürel yaşama etkin olarak katılmalarına olanak sağlayan yeterli kaynaklar ayrılması; sağlık durumlarına uygun konutlar ya da konutlarının buna uygun hale getirilmesi için yeterli destek sağlanması hakkı" (Madde 23). Mevzuatımızda yok!

»Her bir ebeveyne,, doğum izni sonrasındaki bir dönemde, çocuğa bakmak için aile izni verilmesi (madde 27). Mevzuatımızda yok!

»Dahası var ama yerimiz dar.

AKP hükümeti ASŞ'nin onaylanan hükümlerinin yarattığı sorumluluğun farkında mı bilmiyoruz. Ancak onaylanan ASŞ hükümlerinin bundan önce olduğu gibi kâğıt üzerinde kalmaması için sendikalara ve yargıçlara büyük görev düşüyor.