Ga

Geçtiğimiz 9 Aralık günü, Doğan Haber Ajansı muhabiri Fırat Keskınkılıç'ın haberinden 400 kiloluk bronz kadın heykelinin Edirne kentinin Fatih mahallesindeki yerinden kimliği belirlenmeyen kişilerce edildiğini okuduk. Türk Kadınlar Birliği'nin Edirne şubesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 80. yıldönümü anasına Fatih mahallesinde dikilen 400 kiloluk bronz, çıplak, özgür ve çağdaş kadın heykeli, gece vakti bir grup heykel sevmeyen tarafından halatla bağlanıp çekilerek kaidesinden koparılmıştı.

Edirneliler, çıplak kadın heykelini sabah saatlerinde yere düşmüş bulmuşlar ve polise haber vermişlerdi... Olay yerine gelen polis, heykelin üzerinde ve bulunduğu yerde parmak izi aramış. Çareyi heykeli onarım için belediyeye götürmekte bulmuştu.Heykel, çağdaşlaşmanın bir sembolü varsayıldığı, sivilleşemediği sürece hoyrat vandalist tavırlara maruz kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Türk heykelinin sivil ismi İlhan Koman'dan, Galeri Nev'deki sergisi nedeniyle bahsetmenin tam zamanı. Üstelik Koman'ın da Edirneli olduğunu belirtmek, bu büyük tesadüften etkilenmemek mümkün değil. 'Küçük Asyalı bir sema içindeler...' Abidin Dino, 1987 yılında Kim Bu İlhan Koman başlıklı yazısında onun heykellerini böyle tarif ediyordu.

CAN YÜCEL'DEN 'EVLİYA' BENZETMESİ
Can Yücel ise onu bir evliyaya benzetiyordu: "İlhan Koman ki tıraşsız bir heykeltıraş uçmaya doğru/ sakallı elinde bombalarla bebekler/ heykel gibi olmayan heykeller / taşınırdı garip mua-cir /güneyinden kuzeyine kutupların battı batacak teknesiyle/ varmak için Edirne'ye Selimiye'ye..."1921 yılında Edirne'de doğan Koman, çocukluğunda Yunan işgaline tanık oldu. Padişah tarafından defalarca sürgüne gönderilmiş bir jöntürkün torunuydu. Alman ordusu yaklaştığında, Edirne boşaltılınca Koman ve ailesi İstanbul'a taşınacaktı. Ama Koman'ın kaderi, bu kez Alman Nazi işgalinden kaçan heykeltraş Belling'le Akademi'de çakışacaktı.

Rudolph Belling, Akademi'de heykel bölümü başkanı olmuş, Nazi'lerden kaçarak İstanbul'a sığınmış Bruno Taut(mimarhk bölümü) ile birlikte Türk öğrencilerine heykel sanatının özellikle kamusal alanda heykel yapmanın yöntemlerini öğretmekteydi.

Türkiye'de Atatürk konulu anıt heykelciliğinin gündemde olduğu bir dönemde, heykel eğitiminin de daha çok bu yöne kanalize edilmesi, öğrencilerin bu açıdan donanımlı yetişmelerini sağlayıcı bir yol izleniyordu. Bundan böyle yabancı sanatçılara sipariş verilmeye

cek, bu görevi heykel eğitiminin teknik sorunlarını da iyi kavrayacak yeni kuşak üstlenecekti. İlhan Koman, iyi bir öğrenci olarak 1946 yılında devlet bursunu kazandı. Soluğu Paris'te aldı. Kendini hemen hocası Hadi Ba-ra'yı kızdıracak soyut "fantazilere" kaptırdığı Paris'te... Bara, Paris'te heykellerini ziyaretine gittiği Koman'ı, devletin masraflarını boşa gidermekle suçlayacaktı. Koman, ağırbaşlı sanat yapmak dururken, doğayı klasik anlamda bir yorumla verebilmek varken fantazilere, oyunlara girmişti. Oysa aynı oyunlara, bir süre Paris'te kaldıktan sonra o da girecekti. Dört arkadaş, Koman, Sadi Çalık, Sadi Öziş ve Mazhar Süleymangil, Şiş-li'de Kare Metal adıyla bir mobilya atölyesi kurdular. Koltuk, iskemle gibi mobilyalar ürettiler. Akla, Müstakil ve Heykeltraşlar Birliği üyelerinden ressam Zeki Kocame-mi'nin ahşap mobilyalarını getiren Koman'm iskemleleri, Türk heykelinde erken bir Bauhaus tavrının, bir zanaatçılar loncası akımının ilk işaretleri olarak okunabilir. Görev-ci bir anlayışın zorunlu! örnekleri olarak görülebilir. Koman ve arkadaşlarının Kare Me-tal'de su borularını haddeden geçirip incelterek yaptıkları işler, Marcel Breuer'in çelik borudan iskemlelerine benzetilebilir.1950'li yılların sonunda İlhan Koman, İsveç'e sürgüne gidecekti. Gönüllü sürgünlüğü de böyle başlayacaktı. Demirden sonra sıra tahtaya, kimi zaman bir tiyatro oyunu için örneğin bronza da gelecekti. Malzeme, Koman'ı malzemenin ne olduğunu önce ona, sonra izleyicisine unutturduğu sürece, onu meşgul edecekti. Çözülmesi gereken bir bilmece ya da zevkle oynanacak bir oyun gibi taze ve özgür tutacaktı. Bizim kuşak, onu, en çok Akdeniz heykelinden tanır. Demiri bu kez plastik ve elastik bir giysi gibi figürüne giydirdiği 1978 yılı heykeliyle... İlhan Koman'ın herhangi bir okul ya da akım kapsamında ele alınması mümkün olmayan işlerinden bir mini seçki, Galeri Nev İstanbul'da sergileniyor. Galeri Nev'deki iki büyük demir iş ve özellikle küçük bronz işler, Koman'ın sıçramalı sanat tarihinden önemli kayıtlar. Sergideki Koman'ın demir heykelleri tahta gibi, bronzları ise Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleştirici çağdaşlık öğreticileri yöneticilerinin bronz heykelden anladığından uzak, alabildiğince esnek ve anti-anıtsal örnekler.Zaten, Koman tarafından Dario Fo'nun bir oyunu için yapılmışlar. Bir tanesi boğa heykeli hariç... Sergideki mini bronz işlerin arasındaki Boğa heykeli çok anlamlı. Koman'ın küçük, yere yapışmış, bronz ve esnek Boğa heykeli, onun maddenin iç yapısını araştırdığı, yerçekimiyle savaştığı çevre dostu formlarından biri olmanın ötesinde İstanbul'un ünlü meydan heykellerinden birinin, kamusal alanda varolmayı deneyen bir başka boğa heykelinin yazgısını da üstleniyor.

Kadıköy Altıyol'da bulunan meşhur bronz boğa heykelinin... Şükrü Saraçoğlu stadyumun-daki her büyük derbi öncesi hayaları, fanatik futbol taraftarlarının takım renklerine boyanan o bronz boğa heykelinin... Cumhuriyet döneminde kapalı bir konak bahçesinden çıkartılıp parklara konulan heykellerden biri olan, önce Kadıköy Kaymakamlığı ardından şimdiki Altı-yol meydanındaki yerini alan boğa heykelinin, cumhuriyet öncesi ve sonrası yaşadığı tüm dönüşümlerin özetini, o büyük teslimiyetinin hikayesini, onun yerine işte bu minik boğa Koman heykeli lâyıkıyla yapıyor.