Sinemaseverlere 'bilinçli tüketici' olmanın 'elmas değerindeki' sırlarını vaat eden 'Kanlı Elmas' filmi, Afrika'daki yasal elmas yağmasının hikâyesini işliyor...

Kanlı Elmas
Orijinal Adı:
Blood Diamond Yönetmen: Edward Zwick Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Djimon Hounsou, Jennifer Connelly Türü: Dram-Macera Ülke: ABD

Kanlı Elmas'ın basın gösterimi bittiğinde eleştirmenler arasındaki favori espri "Bundan sonra elmas alırken dikkatli olacağım" şeklindeydi. Çünkü film, 2,5 saate yakın bir süre bizi Afrika'nın trajik ve dehşet verici atmosferinde gezdirdikten sonra, alacağımız elmasın 'yasal' yollardan geçerek elimize ulaştığından emin olmamızı önererek sona ermişti. Hepsi buydu işte, bilinçli tüketiciler olursak üzerimize düşen görevi yapmış olacaktık. Gerisi bir şekilde hallolurdu; Sierra Leone de artık barış içindeydi. Büyük Hollywood filmi yapmanın kuralları sınırı bir yerde çekmeyi gerektiriyordu çünkü.

Oysa filmde Afrika'nın doğal kaynaklarının nasıl Beyazlar (Avrupalılar, Amerikalılar ve Beyaz Afrikalılar) tarafından sömürüldüğüne, iç karışıklıkların, savaş halinin bu sömürüyü nasıl kolaylaştırdığına ve silah satışıyla ekstra bir kazanç kaynağı yarattığına ve büyük elmas firmalarının arzı kısıtlı tutarak elmas fiyatlarının düşmesini önlediğine dair bir sürü şey vardı. Hatta günümüze de gönderme yaparak yaşlı bir Afrikalının ağzından "Umarım burada petrol bulmazlar" sözünü de söyletiyordu film. Tabii akla hemen Irak'ın ABD tarafından işgali geliyordu. Yani aslında senarist ve/veya yönetmen dünyanın halinin farkındaydı ama sonuçta onlar da belirli bir piyasaya mal üretiyorlardı ve bindikleri dalı kesmeyi istemiyorlardı ya da buna güçleri yoktu. Kapitalizm ve emperyalizme cepheden savaş açacak halleri yoktu.

Dİ CAPRİO VE H0UNS0U BİR ARADA
Filmin başrolünde Angola'da komünistlerle 'idealistçe' savaşmış ama artık sadece kendi çıkarını düşünen, Zimbabweli (ama Beyazların egemenliğindeki dönemdeki Rodezya adını kullanmayı tercih eden) elmas kaçakçısı Danny Archer (Leonardo DiCaprio) var. İyi kalpli Yerli rolünde ise hükümet karşıtı güçlerce köleleştirilip elmas madeninde çalıştırılan Solomon Vandy (Djimon Hounsou) bulunuyor. Solomon'un oğlu da aynı asiler tarafından kaçırılıp, bir çocuk askere dönüştürülmüştür. Solomon bir gün çok değerli bir elmas bulup saklar. Danny ve Solomon aynı hapishaneye düşerler ve Danny, Solomon'un sakladığı elmastan haberdar olur. Danny elması ele geçirmeye çalışırken, Solomon da hem elmasın hem de ailesinin peşine düşer. Amerikalı gazeteci Maddy Bowen (Jennifer Connelly) ise acıklı Afrika öyküleri yazmaktan bıkmış ve elmas ticaretinin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaya karar vermiştir. Maddy'yle Danny arasında flört başlar. Kahramanlarımız elması bulacak ve Danny nedamet getirip iyi bir insana dönüşecek midir, ne dersiniz?

Sonuçta film Afrika'nın meselelerini gündeme getirse de onlarla çok da ilgili değil. Asıl izlediğimiz iki Beyazın, Afrika fonunda yaşadığı macera. Afrika o kadar büyük bir karmaşa mekânı ki, sonuçta yapacak pek bir şey de yok gibi gözüküyor. Finalde dikkatler, üretim ve mülkiyetin niteliği üzerine düşünmektense Batılı tüketicinin tavrına kanalize edilerek seyirciye bir rahatlama da sağlanıyor. Yasadışı yollardan ticareti yapılan elmas satın almazsanız sorun bitiyor. Film o kadar klişe bir anlatım tutturuyor ki bazen komikleşi-yor. Her duygusal konuşma olduğunda, silahlar susuyor, konuşma bittiğinde savaş yeniden başlıyor. Jennifer Connelly hayatının belki de en kötü oyunculuk performansını sunuyor. Vicdanlı bir gazeteci mi, flörtöz bir maceracı mı karar verememiş gibi. Her sahnede iğreti duruyor ama güzelliğine diyecek yok. DiCaprio fena değil ama o kadar.

AFRİKA'NIN TAZMİNATI NE OLACAK?
Afrika'nın insanları hem Doğulu hem Batılı ülkelerce yüzyıllar boyunca köle olarak kullanıldı, aşağılandı, öldürüldü. Kölelerin torunları Batılı ilaç firmalarınca kobay olarak kullanıldı (Arka Bahçe-'Constant Gardener' bu konudan söz ediyordu). Doğal kaynakları sömürülmeye devam ediliyor, savaşlar kışkırtılıyor ve aynı Afrika Ba-tı'ya borç ödüyor. Birgün Afrika'ya dünyanın geri kalanının tazminat ödemesini öneren bir filme karşılaşmak umuduyla...

Seyircinin çilesi

Çile
Orijinal Adı: La Passione di Giosue l'Ebreo Türü: Tarihi-Dram Ülke: İtalya-İspanya

Mel Gibson'ın 'Çile'sinden çektiğimiz yetmemiş anlaşılan, şimdi de İtalyan yapımı bir başka 'Çile'yle karşı karşıyayız. Film İspanya'da 1492'de, Kraliçe İsabel'in Yahudi ve Müslümanları göçe zorladığı dönemde başlıyor. Joshua adlı genç Yahudi bazı işaretlere bakılarak yeni Mesih olarak görülüyor. Ailesiyle birlikte önce Napoli, ardından da Sicilya'ya giden Joshua din bilgisiyle Hıristiyan ulemanın dikkatini çekiyor. Ama İsa'nınkiyle benzer şeyler söyleyen bu genç kilise hiyerarşisinin hiç de hoşuna gitmiyor. Kaderi de İsa'nınkine benziyor sonuçta Joshua'nın. Yani İsa bugün yaşasaydı, işte böyle olurdu demek istiyor film bize.

Film papalardan birinin Yahudilere yapılanlardan özür dileyen sözleriyle bitiyor. Papa "Ne yaptığımızı bilmiyorduk" deyip işin içinden çıkmayı ummuş ama yönetmen de ne ne yaptığını ne de ne söylediğini pek bilir gibi gözükmüyor. "İsa'nın Yahudi kökenine vurgu yaparak Yahudilerin de belki bir gün İsa'nın 'peygamberliğini' kabul etmelerini" sağlamayı umduğunu söylemiş. Bütün ihtiyacımız da bundan ibaretti zaten. 'Çile' hiçbir açıdan tatmin etmeyen, kötü bir film. Hıristiyanlaşmış bir Yahudi fıgürüyle, Yahudiliğe saygınlık kazandırmak istemesi de trajikomik.

Küresel manipülasyon

Uygunsuz Gerçek
Orijinal Adı:
An Inconvenient Truth Türü: Belgesel Ülke: ABD 2006

Uygunsuz Gerçek'in sorunu 'Kanlı Elmas'ınkiyle benzerlik taşıyor. Dünyanın gidişatına, haline dair doğru şeyler söylüyor ve sonuçta işi getirip 'bilinçli tüketici' olmaya bağlayıp, kenara çekiliyor.

Üretim ilişkilerine, üretim araçlarının mülkiyetine, kapitalizmin işleyişine dair sorular sormak onun işi değil. Film, ABD'nin eski başkan yardımcısı, Bush'un seçimlerdeki rakibi Al Gore'un küresel ısınma üzerine verdiği seminerler üzerine inşa edilmiş.

Karbondioksit salınımının sürmesi halinde oluşmaya devam edecek olan küresel ısınmanın dünyanın başına neler açacağından söz ediyor. Basının, aksi yönde tek bir tane bile araştırma sonucu olmamasına rağmen küresel ısınmayı tartışmalı bir konu olarak sunması filmin söylediği en çarpıcı bilgi.

Sistemin işleyişine, kapitalistlerin dünyayı talanına dair söyleyeceği bir şeyi yok filmin. Ya da petrol için ABD'nin girdiği savaşlara. Küresel ısınmadan kurtulmak için küresel kapitalizmden kurtulmaktan

başka çare yok ama bunun söylenmesini sistemin bekası için başkanlığı Bush'a teslim eden Gore'dan beklemek abes. Sahi Bay Gore, ABD'nin en güçlü ikinci adamıyken yani Clinton'ın yardımcısıyken küresel ısınmaya karşı ne yapmıştınız? Enerji tasarrufu sağlayan ampuller mi kullanmıştınız? Bravo, vallahi!