Yıllar önce bir İngiliz şehrinde, şehrin merkezinde uyuşturucunun bolca kul

Yıllar önce bir İngiliz şehrinde, şehrin merkezinde uyuşturucunun bolca kullanıldığı ve açıkça alınıp satıldığı bir bölge vardı. Bunda şaşılacak fazla bir şey yok, Batı'nın birçok büyük şehirlerinde böyle bölgeler vardır. Anlattığım bölgenin benzerlerinden farkı, zaman geçmesine rağmen bu bölgede hiçbir uyuşturucu satıcısının yakalanmamış olmasıydı. Durum İngiliz İçişleri Bakanlığı'nın ve İngiliz polis teşkilatının dikkatinden kaçmadı. Dikkatli bir inceleme sonucunda anlaşıldı ki bölgenin karakolundaki polisler uyuşturucu satıcıları ile birlikte çalışmakta. Önceden bölge karakolundaki polis ve uyuşturucu satıcıları arasında belirlenen belirli sokaklardan polis gözetimi kalkıyor ve satıcılar rahat rahat mesleklerini icra ediyorlar! Kazanılan kârdan bölge karakol görevlileri pay alıyorlar. Bunda da o kadar şaşılacak bir şey yok. Dünyanın her yerinde satın alınabilen, vergilerinden maaşlarını aldıkları toplum yerine ceplerine hizmet eden polisler var.

Benim sizlerle asıl paylaşmak istediğim bundan sonra ne olduğudur, çünkü bu noktadan sonra Türkiye'de bizlerin alıştığı, devletin hemen hemen her koşulda koruduğu memuru ile mağdur topluma reva görülen tutum inanılmaz farklı!

İngiliz İçişleri Bakanlığı olaya adı geçen bütün polislere derhal işten el çektirip hepsini mahkeme sevk ettiği gibi, derhal, adı geçen polis istasyonunu kapatır. Kapatır, çünkü halkın içinde böyle polisleri barındıran bir polis istasyonuna güveninin olamayacağını bilmektedir. Halkın polisine güvenmesi de önemlidir. Mahkeme süreci sonunda suçları tespit edilen polisler bütün özlük hakları kısıtlanılarak hapse konurlar. Bu arada birçoğu uzun süreler polis teşkilatında hizmet etmelerine rağmen bütün emeklilik haklarını da kaybetmişlerdir. Polis istasyonu yıktırılır, çünkü artık o bina kokuşmuşluğun sembolüdür! Başka bir sokakta yeni bir polis istasyonu yapılır ve yeni polisler atanırlar! İngiliz İçişleri Bakanlığı'nın bütün bu operasyonları toplumun diğer kurumlarının tam desteği ile yaptığını bilmem söylemeye gerek var mı?

Türkiye'de sorun daha fazla suç, daha fazla suçlu olması, daha fazla kokuşmuşluk olması değil ama suç işleyenin yanına kâr kalması. Bu da genellikle siyasi otoritenin zayıflığından olur. Sadece faili meçhullerden, ırkçılık yapanlardan, devleti soyanlardan bahsetmiyorum. Yıllarca ben dahil bazılarımız yazdı: Bir zamanlar kendini bölgesel kaba güç ilan eden bir "Hortum Süleyman" vardı. Ne oldu bu adama? Beyoğlu'ndan sessizce başka göreve kaydırıldı... Belki de emekli oldu ve benim ödediğim vergilerden aldığı emekli maaşının tadını çıkarıyor! Veyahut da homofobik bir özel güvenlik kuruluşunda üç beş tane daha eziyet edebileceğim travesti elime düşse diye umutlar kurup hem de para kazanıyor. O gün "Hortumcu Süleyman'ın" peşine düşmeyen otoritenin mantık ve yaklaşımı ile bugün Hrant Dînk katlini aydınlatmasını beklediğimiz otoritenin mantık ve yaklaşımı aynı. O gün travestilere eziyet edilmesini yeterince önemsemeyen basın ile bugün Hrant'ın katillerinin teşkilatının peşinde koşmasını beklediğimiz basın aynı basın. Travestilerden sonra sıra Ermenilere gelmiştir! Sustukça sıra diğer gruplara da gelecektir.

Beyoğlu'ndaki sadist bir polisini dahi böyle kollayan devlet, ondan hesap soramayan hükümet ve onun polis teşkilatı nasıl Hrant Dink'in faillerini bulacak, bu ırkçı cinayetin arkasındaki mekanizmalara ışık tutacak?

Ya Jandarma'ya ne buyrulur? Bir katili milli bir ikon haline dönüştürme çabaları üzerine kalma ihtimali belirince, benzeri az ülkede görülebilecek bir savunma yaptı: "Görüntülerin çekildiği yer Samsun Emniyet'inin çay ocağıdır"!

Devletin kolluk güçleri güven vermez, memurları her türlü pisliğe karıştıkları iddialarından sonra bile kollanır, siyasi partiler, sendikalar, hukuk kurumları, basın ve diğer kurumları elbirliği ile bu ülkeyi bölmeye en çok yarayacak ırkçılığa karşı durmazsa o ülke kaç sene dayanır dersiniz?