Shakhtar Donetsk, Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadı’nda UEFA Kupası’nı kazanırken kaybeden esasen Werder Bremen değil...

Shakhtar Donetsk, Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadı’nda UEFA Kupası’nı kazanırken kaybeden esasen Werder Bremen değil, memleket futboluydu…
2004 yılında bir adam, esti gürledi ve İstanbul’u  terk edip gitti. O adam 5 yıl sonra geldi son UEFA Kupası’nı omuzladı. O adam “Çingene” denilerek aşağılanmaya çalışılan Romen teknik adam Mircea Lucescu idi.
Buna rağmen sevincinde tevazuyu elden bırakmadı; öğrencileri de… Böylece bir kez daha bir “Çingenin” ne kadar asil olduğunu da gösterdi…
Biliyorum asalet-masalet Luce’nin omuzlarında taşımak için can attığı apoletler değil ama işte bunlarla yatıp kalkanlara “trendi” deyimle “kapak olsun” diye bir iki defa omuzlara yapıştırılabilir…
Galatasaray’ın 9 yıl önce kupayı aldıktan sonra yaşadığı sevince bakınca, çarşamba akşamı Kadıköy’de Ukrayna ekibinin ve Lucescu’nun yaşadığı sevinç Beşiktaş’ın Fortis Türkiye sevincine bile erişmedi.
Beşiktaş başkanı kupayı elini alıp İstanbul’da kolejleri turlarken acaba Lucescu ne yapmalı!...
İşin garibi Luce’nin kupasına da en çok sevinen yine bir Galatasaraylı; Abdurrahim Albayrak’tı. Sahaların “samimiyet abidesi” Albayrak, tribünden sahaya atlayacak kadar kendinden geçti…
Zaten bu memlekette Luce’yi gerçekten “I love you” yapan tek adam da Albayrak’tır. Luce için “kutlama mesajı” yayınlayan Beşiktaş yönetimi jest yapmıştır ancak bu mesaj aynı zamanda geçmişteki hataların da “resmen” onayıydı.
“Yeni bir başlangıç şart”tı diyerek Luce’ye yol veren Yıldırım Demirören yönetimi, nedense Sinan Engin ile şartları uzun süre zorlamaya devam etti.
Evet, 2004’te “Buradaki futbol düzeni Çavuşesku Romanyası’nı hatırlatıyor” dediği için tefe konan Lucescu,  bir  teknik direktöre sabır gösterilirse neler olabileceğini ayan beyan gösterdi.
Düşünüyorum da Galatasaray, Luce’yi göndermeseydi acaba Şampiyonlar Ligi’ni bugün kazanmış olur muydu? Kimbilir? Ama en azından meteliğe kurşun sıktığı son yıllarda yorganına göre daha iyi bir takım kurar ve daha başarılı olabilirdi. Kıt kanat geçindiği halde transferde har vurup harman savuran Galatasaray’ın Başkanı Adnan Polat her fırsatta, “zordayız” diyerek anlayana kulübün “batak” olduğunu anlatmaya çalışıyor. Öyle ki bunu geçen günlerde medya ile bir araya gelen Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım bile “UEFA Kupası’nı aldılar ama kulüp elden gidiyor” diyerek, açık-seçik dillendirdi… Oysa hatırlayın; Lucescu “üç kuruş”a mal ettiği Peresler, Fleurquin’lerle Galatasaray’ı şampiyonluğa ulaştırmıştı..
Lucescu’nun Shakhtar deneyimi biraz Fatih  Terimli Galatasaray’ı anımsattı bana. Luce’nin takımı da önce kendi liginde şampiyonluklar yaşayıp Şampiyonlar Ligi’ne katıldı. Burada tıpkı Terim’in Cimbom’u gibi yenile yene iyice pişti. Geçen sene yarı final oynadığı UEFA Kupası’nı da bu yıl müzesine götürmesi zor olmadı. Ne var ki Avrupa’da kupa için taa 1988’lerde temeller atan Cimbom bu emeline yaklaşık 12 yılda ulaşırken, 1936 doğumlu Shakhtar, bu emeline 3-5 yıl içinde ulaştı.
Başarının anahtarı futbolda basittir: Sebat ve istikrar…
Galatasaray ile Beşiktaş’ın kadir kıymetini bilmedikleri Lucescu, 5 yıldır Shakthar ile çalışırken, bizim “ezeliler” bu zaman diliminde tam 10 (yazıyla on) hoca değiştirdi. Galatasaray, George Hagi, Eric Gerets, Michael  Skibbe ve Bülent Korkmaz ile UEFA Kupası’nı yeniden kazanmak için mücadele ederken, Beşiktaş Luce’den sonra Vicente Del Bosque, Rıza Çalımbay, Jean Tigana, Ertuğrul Sağlam ve Mustafa Denizli ile Türkiye şampiyonluğu peşinde koştu. Bu muradına erişip erişmeyeceği de yarın büyük oranda belli olacak.
Son UEFA Kupası’nı, üstelik İstanbul’da kazanan Lucescu “Kendimi genç ve mutlu hissediyorum” dedi.
Acaba Galatasaraylılar ve Beşiktaşlılar kendilerini nasıl hissediyor. Örneğin Beşiktaşlılar bu sezon şampiyon olurlarsa; 7’den 77’ye herkes kendini mutlu bir yana “genç hissedebilecek mi?” Yoksa 6 yıldır peşinden koştukları şampiyonluk için epeyce yıpranmış ve yorgun mu hissedecekler kendilerini…
Son sözü tribünlere bırakalım: Yürüyedur Luce…